Son dakika

NATO FETÖ

Pagan ayinlerinde Kur’an yakma seansları

Kuzey Avrupa ülkelerinde İslam ve Türkiye karşıtı eylemlerin düzenli olarak tekrarlanması, olaylara farklı açılardan yaklaşmayı zorunlu hâle getirmektedir. İslam ve Türkiye karşıtlığı özelinde Avrupalı milletlerin ortak bir bakışa sahip olduğu düşünülür. Genelleme yapıldığında özellikle Batı Avrupa ülkeleri için birtakım ortaklıklardan bahsetmek mümkün olabilir. Fakat ayrıntılara inildiğinde ortak bakış açısının geçerliliğini yitirdiği görülür. Bu da farklı kategorileri gündeme getirmemizi zorunlu kılar. Kolonyalist miras ciddiye alınmalıdır. Dolayısıyla bugün özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan İslam ve Türkiye karşıtlığındaki aşırılığı farklı bağlamlar içinde yeniden anlamlandırmakta fayda var.

Hollanda da dâhil olmak üzere bir süredir Kuzey Avrupa ülkelerinde doğrudan İslam karşıtlığının hız kazandığı bilinmektedir. Bu kez Danimarkalı bir siyasetçi, İsveç’te, Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kur’an-ı Kerim’i yaktı. Bu menfur eylemin İsveç devletinin koruması altında yapılması hadiseye yeni boyutlar katar. Danimarkalı siyasetçinin eylem süreci, İsveç devletinin kontrolünde seyretti. Sürecin bu şekilde işlemesini izah edebilmek için Avrupa değerlerine atıf yaptılar. Kur’an’ın yakılmasını demokratik bir eylem olarak sundular. Böylelikle istedikleri hedefe ulaştılar. Zira hem Türkiye’de hem dünyanın farklı bölgelerinde Kur’an’a yapılan saldırı demokrasi ve özgürlükler bağlamında ele alındı. Buna rağmen İslam ve Türkiye karşıtlığına devlet desteği ile süreklilik kazandırıldığı gerçeğinin üstü örtülemez.

Norbert Elias, on dokuzuncu yüz yılda kültür kavramının Alman ulusunun sınırlarını belirlemesi üzerinde durmuştu. Bugün Danimarkalı siyasetçinin menfur eylemini de benzer bir bakış açısına göre değerlendirebiliriz. Kuzey Avrupa ülkelerinde yabancıların varlığı kültür kavramının sınırları açısından oldukça önemlidir. Bu da menfur hadiseyi oryantalist yaklaşımlar çerçevesinde anlamlandıramayacağımızı gösterir. Daha önce ifade ettiğimiz gibi oryantalizmi kolonyalizm bağlamında ele almak gerekir. Danimarkalı siyasetçinin İsveç devletinin koruması altında hayata geçirdiği eylemin hedefini kolonyalist mirasa göre tanımlamak zordur. Aynı günlerde PKK’nın Türkiye karşıtı eylemlerine hız kazandırması da kültürel sınırlar açısından ele alınmalıdır.

Türkiye’de Aydınlanma dönemi kavramlarının geçerli olduğu bilinmektedir. Bu sebeple Kuzey Avrupa ülkelerinin siyasal arayışları genel olarak din ve bilim karşıtlığı üzerinden incelenmiştir. Böylelikle birçok ayrıntı gözden kaçırılmıştır. Bunun da bir sonucu olarak neo-paganizm olarak adlandırılabilecek gelişmelere dikkat edilmediğini söyleyebiliriz. Bu sebeple Kur’an’a yönelik saldırının gerekçeleri tam olarak anlaşılamıyor. Bu hadise ne din bilim çatışması ne de demokratik değerler bağlamında açıklanabilir. Her açıdan kınanması ve aşağılanması gereken bu saldırıyı oryantalist yaklaşımlar bağlamına da dâhil edemeyiz.

Menfur eylemin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğinin konuşulduğu bir döneme denk gelmesi de önemlidir. Bilindiği gibi Ukrayna Savaşı’ndan sonra bu iki ülke NATO üyeliği için başvuruda bulunmuştu. Türkiye, özellikle de İsveç’in terör örgütlerine desteğini çekmesi şartı ile NATO üyeliğine destek vereceğini açıklamıştı. Terör örgütlerini PKK ile sınırlandırmamak gerekir. FETÖ gibi yeni paganizm ile ilişkilendirebileceğimiz terör örgütleri aynı kapsamdadır. Bu ise Kur’an yakma eylemini çok daha farklı bağlamlarda ele almak gerektiğini gösterir. 15 Temmuz’dan sonra Avrupa ülkelerine ve ABD’ye sığınan terör örgütü üyelerinin sayısında büyük artış yaşandığı malumdur. Süreci bunların dönüşümü açısından da takip etmek gerekir.

Türkiye, İsveç’te meydana gelen hadiseye haklı olarak büyük tepki gösterdi. İslam’a doğrudan saldırı anlamına gelen Kur’an yakma hadisesine her düzeyde tepki gösterilmesi gayet tabiîdir. 1990’ların başında Selman Rüşdi’nin kitabı ile yeni bir dönem başlatılmıştı. Kuşkusuz o zaman bütün bir İslam coğrafyası tehdit altındaydı. ABD liberalizminin zaferi kutsanmıştı. Bu dönemin devam ettiğini söyleyebiliriz. Kutsallara saldırarak hedefe varmak istiyorlar. Mühim olan hedeflerini tespit edebilmektedir.

Avrupa’nın istisnaîliği tezi çoktan çökmüştü. Bugün bu çöküş fiilî bir durumdur. Bunu içeridekilerin de görmesi gerekir.

Yazar: Selçuk Türkyılmaz

Konuya göre haberler