İngiltere ve ABD sadece 7 Ekim’den sonraki saldırgan tutumuyla İsrail’e kalkan olmuş değil. Bu iki ülke kolonyal bir ideoloji olarak Siyonizm’i kurdukları gibi İsrail’i de kolonyal bir devlet olarak meydana getirmişlerdir. Bu sebeple iki kolonyal-emperyal devletin İsrail’le ilişkisini “destek” kavramı ile tanımlamak doğru değildir. Bu kavram özellikle İngiltere-ABD’nin tutumunu ve politikasını göstermekten uzaktır. Destek kavramı bu iki ülkenin İsrail’le ilgili gerçekliğini belirsizleştirir. Bunun yerine “vekil devlet” kavramı kullanılabilir.
İsrail, 1960’lardan itibaren İngiltere ve ABD’nin emperyalist yayılmacılığı çerçevesinde farklı rejimlerle kirli işlerin yürütülmesinde vekil devlet statüsünün gereğini yerine getirdi. Güney Afrika’da beyaz azınlığın üstünlüğüne dayalı apartheid rejimi ile ilişkiler, vekil devlet statüsünün çok kârlı bir iş olduğunu ortaya çıkardı. Aynı statü Latin Amerika ülkelerinin ırkçı rejimleriyle İngiltere ve ABD’nin kirli işlerini yürütürken de kâr getirmişti. İngiltere ve ABD’nin İsrail’e kalkan olmak bakımından bütün Batılı değerleri ayakları altına almalarının sebebi buydu. İsrail’in 1979’a kadar İran ile ilişkilerini de aynı çerçeve içinde değerlendirebiliriz. İsrail-ABD-İngiltere bağlamını bu şekilde oluşturmak bize teorik bir çerçeve sunar. İsrail’in dokunulmazlığı ve aşırı kârlı ilişkileri İsrail gibi olmak isteyenleri harekete geçirmiş ve yeni devşirme yapılar ortaya çıkmıştır.
İsrail, elbette devşirilmiş yapı olarak görülemez.
FETÖ ve PKK İngiltere-ABD çizgisinde hareket ettiklerinde yeni müstemleke ilişkilerine dâhil oldular. Bu yeni çerçeve iki örgütün hem İsrail’le ilişkilerini kapsar hem de İngiltere-ABD etkisini anlamamıza imkân verir. Emperyalizmin bütün yönleriyle izah edilmesi gerekir. Geçmişte sınıf temelli yaklaşımlar sınırlı bir çerçeve sunmuştu. Yaklaşık 2010’lardan itibaren Türkiye’nin sergilediği antiemperyalist tutumun anlaşılamaması, yeni bir teorik çerçeveyi zorunlu kılar. Bugün hâlâ Türkiye’nin Afrika’daki faaliyetlerini “sömürge” ilişkisi çerçevesinde açıklayanların varlığı hem kafa karışıklığının hem de teorik çerçeve yoksunluğunun işaretidir. Kendine yabancı bir gözle bakmanın sonuçları bu kadar ağırmış. Hâlbuki Türkiye çok açık bir şekilde hem yakın coğrafyamızda hem de Afrika’da yeni müstemlekeciliğe karşı amansız bir mücadelenin içindedir. Bunun Türk aydını tarafından görülememesinin en önemli sebebi yeni bir teorik çerçevenin ortaya çıkmamasıdır.
FETÖ ve PKK “İsrail’in başarısı”ndan hareket etti. FETÖ’cülerin PKK’ya göre çok daha ileri adımlar atmasının izahını da yapmalıyız. Fakat bu meseleyi şimdilik kenara koyacağız. Gezi Parkı Kalkışmasına kadar bu iki devşirilmiş yapının birbiriyle ilişkisinden söz edilmiyordu. Gerçi her iki örgütün İngiltere-ABD ve İsrail’le derin ilişkileri vardı ama kendi aralarında gözle görülür bir temas yoktu. İki örgüt Ermeni yayılmacılığı konusunda da ortak bir tutum takınmıştı. Bu durum onların da İsrail gibi vekil yapı olarak öne çıkmak istediklerini gösterir. ABD ve İngiltere 1991’de İslam coğrafyasını istila etmeye başladığında vekil yapıların emperyalist merkezlerin onayından geçtiğini gördük. FETÖ İngiltere ve ABD ile ilişkiler bakımından çok daha ileri seviyedeydi. PKK ise daha parçalı bir yapıydı.
Yıllar içerisinde İsrail, FETÖ ve PKK’nın Türkiye karşıtlığında birleşmesi çok önemli bir hadisedir. Eğer Türkiye kendi içinde bir direnç geliştirmeseydi vekil yapılar arasındaki ilişkiler bugünkü kadar ortaya serilmeyecekti. Hadiseler onları öne çıkmaya zorladı ve Türkiye karşıtı tutumda birlik oldukları anlaşıldı. İdeolojilerin hükmünü yitirmesini de ancak bu çerçeve içinde anlayabiliriz. FETÖ’nün İslam’ın en önemli şartlarını yok saymasını ve Batı’nın yeniçağ din dışı hümanist değerlerini içselleştirmesini sıradan bir hadise olarak göremeyiz. FETÖ’cüler ortaya çıktıkları dönemden itibaren bütün ideolojilere karşıt bir konumdaydılar . Bunun sebebi bugün çok daha iyi anlaşılıyor. Kuşkusuz yeniçağ din dışı hümanist değerlerini kolaylıkla içselleştirmek için itikadî değişimin derinlere nüfuz etmiş olması gerekirdi. PKK da benzer bir değişim süreci yaşadı fakat ideolojik çerçeve orada biraz daha farklıydı. İsrail için Yahudi ilahiyatının açıklayıcı olmaktan uzak oluşunu da aynı çerçeve içinde açıklayabiliriz. Siyonizm kolonyal bir ideoloji olarak doğdu ve gelişti.
Üç ayrı yapının Türkiye karşıtlığında birleşmesini kolaylaştıran da bu özelliktir.
Bugün kolonyalizmin ve emperyalizmin gerici ideolojileri, devrimci nitelikleriyle öne çıkmıyor. Galip gelemeyecekler.
Yazar: Selçuk Türkyılmaz