Son dakika

İsrail Gazze FETÖ

Millî direnç sahada büyük değişimlere yol açıyor

7 Ekim’den sonra İsrail’in işgal altındaki Filistin topraklarında taş üstünde taş bırakmayacağı endişesiyle çoğu kimse Hamas’ın yanlışa sürüklendiğini dillendirmişti. Bu yöndeki düşüncelerin özellikle muhafazakâr çevrelerde yankılanması çok dikkat çekiciydi. Onlar da olacaklardan Hamas’ı sorumlu tutuyorlardı. Bu yöndeki düşüncelere imkân veren halet-i ruhiye üzerinde durmak gerekiyor çünkü böylesi hâller sadece muhafazakâr çevreler tarafından paylaşılmıyor. Diğer kesimlerde de benzer bir ruh hâli kol geziyor. Ayrı ayrı güç merkezleri karşısında edilgen bir tutum takınmanın sonuçlarının bu kadar tesirli ve uzun vadeli olacağını önceden tahmin etmek kolay değildi.

Muhafazakâr çevreler de Hamas’ı İsrail’in kurduğuna yönelik yorumları benimsiyordu. Bu temelsiz yorumlar çoğunlukla mantıkî çıkarımlara dayanıyordu. Kimi FKÖ’nün saf dışına itilmesiyle Hamas’a alan açıldığını ve bunun İsrail tarafından kasıtlı olarak yapıldığını ifade ediyor kimi de Hamas’ın eylemlerinin İsrail’e yaradığı düşüncesini gündeme taşıyordu. Her iki hâlde de İsrail’in ve Batı’nın her şeye hâkim olduğu düşüncesi öne çıkıyordu. Onlara göre Hamas,

7 Ekim’deki karşı saldırılarıyla yine İsrail’in eline koz vermişti, bu yeni eylem, paylaşılan görüşleri doğrular nitelikteydi.

Filistin gerçeklerine aşina olanlar için bahsettiğimiz görüş ve düşünceler ne saha gerçekleriyle uyumluydu ne de herhangi bir delile dayanıyordu. Buradan hareketle mantıkî çıkarımların sonucu olan bu gibi görüş ve düşünceleri saha gerçekleriyle örtüşen maddî delilerle çürütmek mi gerekirdi yoksa tartışma başka bir vadiye mi taşınmalıydı? Çoğu meselenin açıkça konuşulması gerektiğini düşünüyorum fakat böyle bir durumda çoğu kere en karmaşık meseleler dahi kişiselleştiriliyor. Dolayısıyla taraflar kısa bir zamanda asıl sorundan uzaklaşabiliyor. Filistin de kişiselleştirilecek bir mesele değildir ve bu karmaşık meseleden hareketle ortaya çıkan birtakım ayrışmaları farklı şekillerde incelemek gerekir. Buna rağmen saha gerçeklerini ortaya çıkarmak, temel görüş ve düşüncelerin şekillenmesine zemin hazırlamak son derece önemlidir. Nihaî kararı verecek olanlara imkân sağlanması gerekir.

Geçmişte Filistin meselesindeki tutumu dolayısıyla FETÖ’cülük kapsamlı bir eleştiriye tabi tutulmamıştı. Birinci Körfez Savaşı’nın en şiddetli günlerinde ABD ve İngiltere Saddam’ı bahane ederek Irak’ı ağır bir şekilde bombalamıştı. Yoğun saldırıların birinde ABD uçakları bir okulda üç yüze yakın çocuğu öldürmüştü. FETÖ elebaşı bu olaylar karşısında suskunluğunu bozmadı. Saddam Hüseyin’in füzeleri İsrail’de yerleşim yerlerinin uzağına düşmesine rağmen bir camide ortaya çıkan FETÖ elebaşı, kürsüden sabahlara kadar İsrailli çocuklar için gözyaşı döktüğünü çılgınlar gibi haykırmıştı. Bu hezeyan bir cami kürsüsüne hiç yakışmıyordu ama cemaatin sessizliği daha sorunluydu. Hiç unutmuyorum, İmza dergisinde anılan konuşmayı yorumladığımızda, rahmetli Bahattin Yıldız “bu adam Yahudi sermayesine göz kırptı” demişti. Onun yorumu doğru çıktı. FETÖ’cüler kısa bir zaman içinde Tel Aviv’de okul açmakla övünmeye başladılar. Sonradan öğrendiğimize göre aynı dönemde “Zaman” gazetesine dışarıdan yöneticiler tayin edilmişti. Bunları elbette “kabahati dış güçlere yüklemeyin, kendinize bakın” diyenlere söylüyoruz.

Türk ve İslam coğrafyası yeni bir istilaya karşı direnç üretmeye çalışırken FETÖ’cüler müstevlilerle anlaştı. Çünkü onlar adına hükümferma olacaklarına inanıyorlardı. FETÖ’cüler daha önceden de gelenek dışında yapılanmış bir hareketti fakat 90’ların başındaki yeni istila ayrışmayı çok daha derinleştirdi. Bunun çok önemli bir açıklaması vardı. Yıllar sonra Sayın Erdoğan küresel güç odaklarına karşı açıkça tavır koyduğu zaman, FETÖ elebaşının “İngiltere’ye karşı kazanma şansı yok” dediği rivayet edilmişti. Dolaşımdaki bu söz aslında derinlere işleyen bir inancın yansımasıydı. İngiltere’yi ve elbette onun uzantısı olan ABD’yi kadir-i mutlak olarak gördükleri için Filistin meselesinde farklı bahanelerle İsrail tarafında saf tutmaktan çekinmediler.

FETÖ’cüler bile isteye kendilerini vatan, millet ve dinden kopardılar. Çünkü sıradan bir tercih yapmamışlardı. Şimdi uzak coğrafyalarda yeniden biçimlendiriliyor, kolonize ediliyorlar. Eğer kazanmış olsalardı onların içerideki radikalizmi fark edilmeyecekti. Benzer süreçlerin başka alanlarda da yaşanıyor olabileceğini görmek gerekiyor. Millî olanın direnci sahada büyük bir değişime yol açıyor ve çok daha radikal tercihler zorunlu hâle geliyor.

Yazar: Selçuk Türkyılmaz

Konuya göre haberler