Son dakika

İsrail Avrupa Birliği İngiltere

İngiltere, AB, İsrail ve mikrop

Yazının başlığını birkaç kitabı ayrı ayrı çağrıştıracak şekilde tasarlamaya çalıştım. Çünkü bugün İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’a yönelik giriştiği toplu saldırının tam olarak izah edilebilmesi için bir dizi tarihî olayla ve emperyalist ideolojilerle ilişkilendirilmesi gerekir. Bu bağlamda “İsrail Amerika ve Bomba” ve “Tüfek Mikrop ve Çelik” gibi kitapları hatırlayabiliriz. Menfur saldırıda İsrail, çağrı cihazlarını bir silah olarak kullanmış ve Hizbullah üyeleri olarak işaretlediği kişileri yaralamak veya öldürmek istemiştir. Sıradan veya önemli kişilere yönelik bu türden saldırılar teknolojik araçların kullanılma şekli itibarıyla yeni, tasarlanma şekli itibarıyla çok eskidir. Bu sebeple bugünkü olayın tarihî hadiselerle irtibatlandırılması son derece önemlidir.

İsrail’in 7 Ekim’den sonra Gazze’ye yönelik saldırıları Amerika ve İngiltere tarafından açıkça desteklendi. Bu gerçeği neredeyse bütün dünya biliyor. Filistinlilerin yalnızlaşmasına sebep olan da bu bilgidir. Kimse itiraf etmese de çoğu ülke ABD ve İngiltere’nin kendi başlarına bela olacağını düşünmekte ve ona göre hareket etmektedir. Fakat bu korku olmadan da ABD ve İngiltere’ye doğrudan bağlılıkları dolayısıyla birtakım ülkeler Filistin’i yalnız bırakmaktadır. Buna ilaveten Filistinlilere düşman nazarıyla bakanlar da yok değildir. Bu açıdan Türkiye gibi ülkelerin ABD ve İngiltere’nin İsrail’e açık desteğine rağmen Filistin’in ve Filistinlilerin yanında yer alması her türlü takdirin ötesindedir. Zaten uzun zamandır ABD ve İngiltere’nin Türkiye’ye karşı, dostluk ilişkisiyle bağdaşmayacak davranışlar sergilediği de malumdur.

İsrail’in bütün Doğu Akdeniz’i ilgilendiren genişlemeci-yayılmacı faaliyetleri, esasen, ABD-İngiltere projesinin sonuçlarıdır. Anglosaksonların özellikle Kuzey Amerika’da geçmişte sergilediği yayılmacı faaliyetler ile bugün İsrail’in Doğu Akdeniz’deki yayılmacılık anlayışının birbiriyle neredeyse birebir örtüşüyor olması bu açıdan dikkat çekicidir. Anglosaksonlar da Kuzey Amerika’nın yerlilerine karşı katliamlara girişmişlerdi. Anglosakson saldırılarında mikrop bir silah olarak kullanılmıştı. Tarihçiler, bu saldırıların yıkıcı sonuçlarını çoğunlukla Kızılderililerin saldırı mikroplarına alışkın olmamasıyla izah ederler. Yapılan izahatlar Kuzey Amerika yerlilerinin hiç savaşmadan durduk yerde yeni mikrop karşısında mağlup oldukları izlenimi uyandırır. Böylelikle Anglosaksonların mikrobu ve salgın hastalığı bir silah olarak kullandığını gizlemeye çalışırlar. Hâlbuki o zamanın teknolojisiyle biyolojik saldırıların sonuçları ölümcüldü. Sonraki dönemlerde hadiseleri Avrupa medeniyetinin üstünlüğüne bağlamak ve Avrupamerkezci bir anlatıya yerleştirebilmek için zamanı kolonize ettiler. Tarihsiz Halklar kavramı böyle bir gerçekliğin ürünüdür.

İsrail’in çağrı cihazlarını bir silah olarak kullanması tarihte kaldığını zannettiğimiz biyolojik saldırıları yeniden hatırlatmalıdır. İngiltere-ABD tarihinin geçmişte kaldığı zannedilen çirkin işleri yeniden karşımıza çıktı. Teknolojik araçların değişimi insan zihnini yanılgıya düşürebilir veya kitlesel korkuya yol açabilir. Bugünkü saldırı da ciddî bir tasarım ürünüdür. Birtakım ayrıntılar da ABD ve İngiltere’nin doğrudan bu cinayete ortak olduğunu gösteriyor. Ne yazık ki yukarıda söylediğimiz yayılmacılık emellerini hayata geçirmesi için bu iki devletin her halükarda İsrail’i desteklemesi, son saldırıyla ilgili kanıt arama işini bir ayrıntıya indirgiyor. Muhtemelen onlar da İsrail’le ilişkilerinin bilinmesinde fayda görüyorlar. Ruhları teslim alacak bir korkunun büyümesini istedikleri çok açıktır.

Peki, teslim olmak mı gerekir? Karşımızda gözü dönmüş bir kitle olduğunu düşünürsek korku için gerekçeler var. ABD ve İngiltere’de kitlelerin İsrail’in ve dolayısıyla İngiltere-ABD’nin kitlesel ölümlere sebep olan saldırıları karşısında duyarsız kaldıklarını görebiliyoruz. Bu durum çaresizlik duygusunu daha da pekiştirebilir. Muhtemelen kitleler de mikrop üstünlüğünün Batı medeniyetini zirveye taşıdığına inanıyor. Üstelik geçen hafta yayımlanan istihbarat başkanlarının ortak makalesi İngiltere ve ABD’nin savaşı daha ileri boyutlara taşıyacağına işaret ediyor. Kuşkusuz bunlar karşısında siyasî ve askerî tedbirler üzerinde durulmaktadır fakat bunların yeterli olmayacağını tahmin edebiliriz. Yeni dönemde sivil inisiyatiflerin çok değerli olacağını düşünmemizde fayda var. Boykot ürünleri yelpazesinin genişletilmesi akla ilk gelen örnektir.

Doksanlarda ABD ve İngiltere emperyalizmi sivil toplum kuruluşları üzerinden derinlik kazanmıştı. Bugün aynı şekilde cevap verilmesi gerekiyor.

Yazar: Selçuk Türkyılmaz

Konuya göre haberler