Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’i soykırımı suçu ile yargılayacağı anlaşıldıktan sonra Almanya, İsviçre, İtalya, Kanada, Finlandiya, İzlanda, Avustralya, İngiltere, Hollanda, ABD, Fransa, Avusturya, Japonya ve Estonya UNRWA’dan finans desteğini çektiklerini açıkladılar. UNRWA’nın Filistin halkına yönelik desteği hayatî bir öneme sahipti. Sadece Gazze’de milyonlar tekrar tekrar yerlerinden edilirken ortaya çıkan felaketin boyutlarını tahmin etmek bile çok zor. Gazzelilerin hayata tutunmak için neredeyse son kaynakları da kurumaya yüz tutuyor. Gazze’de durum bu kadar vahim bir boyuta ulaşmışken sıralanan ülkelerin desteğini çekmesi soykırım suçuna ortak olduklarını gösterir. Savaşla öldüremediklerini açlıkla ve hastalıkla yıldırmak istedikleri anlaşılıyor. Çünkü Gazze’ye gelen yardımları kestikleri gibi Refah sınır kapısından yardım girişlerini de engelliyorlar. Bunun anlamı çok açıktır. Sivil halkı açlıkla ve hastalıklarla yerlerinden koparmak istiyorlar.
İsrail uluslararası arenada yalnızlaşmakta ve özellikle küresel güneyin tepkisini üzerinde toplamaktadır. Buna rağmen yukarıda sıraladığımız ABD-İngiltere eksenindeki devletler İsrail’i desteklemeye devam ediyorlar. Bunun da bir sonucu olarak İsrail aşırı sağını temsil eden fanatik Siyonist Yahudi siyasîler ve taraftarları Filistin halkı üzerinde uyguladıkları şiddeti daha da ileri aşamaya taşıyor. Bu grupların Gazze’de ve Batı Şeria’da yaşayan ve her gün yeni soykırımlara maruz kalan Filistinlilerle ilgili akla hayale gelmedik eylemlere katılmaları, İsrail’e koşulsuz destek veren ülkeleri sorumlu hâle getirir. Sırf bu desteğe güvendikleri için bütün dünyanın bakışları üzerlerine çevrilmiş olmasına rağmen Filistin halkının acıları üzerinde eğlenebiliyorlar. Dünya ne soğuk savaş döneminde ne de doksanlarla birlikte başlayan yeni istila döneminde bu kadar pervasız bir saldırganlığa maruz kalmıştı.
İsrail’in pervasızlığı Yahudi ilahiyatı ile iç içe geçirilmiş Siyonist ideoloji üzerinde yükselmektedir. Uzunca bir zamandır İsrail’in varlığını ve eylemlerini açıklarken özellikle Yahudi ilahiyatının temel kavramlarından uzak durulması ve Yahudi tarihinin temel meselelerinin geri plana itilmesi gerektiğini ifade ediyorum. Bu görüş İsrail’in bir koloni devlet, bir müstemleke yapı olarak ortaya çıkmasına dayanmaktadır. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere Filistin’de 19. yüzyıl kolonyalizminin bir devamı olarak manda sistemini tesis etmişti. İngilizler ve ABD’liler Doğu Akdeniz’de çok önemli bir mevkide bulunan Filistin’i tutmuşlar ve dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan Yahudileri Filistin’e taşımışlardır. Siyonizm işte bu Yahudi nüfusunu Filistin’e taşımak için geliştirilmiş bir ideolojiydi.
Yahudi nüfusunun Filistin’e taşınma sürecinde yerleşimci kolonyalizm sistemi uygulanmıştır. Yerleşimci kolonyalizmin ne olduğunu anlamak için ne Yahudi tarihine bakmak gerekir ne de Yahudi ilahiyatına. Bu sistemin en açıklayıcı örnekleri Anglosakson tarihinde görülür. Ne yazık ki Anglosakson kolonyalizmi tarihini anlamak için Türkçe kaynaklar yetersizdir. Son yıllarda bu alanda özellikle yabancı dillerde oldukça düzeyli çalışmalar ortaya çıkmakta fakat bunların sadece bir kısmı Türkçeye kazandırılmaktadır. Anglosakson kolonyalizmi tarihiyle ilgili çalışmaların azlığına karşın İngiliz muhafazakâr tarih anlayışını yansıtan eserlerin fazlalığı dikkat çekicidir. Bu eserlerde de Avrupa mucizesi ve Avrupa’nın istisnailiği gibi kavramlar öne çıkar. Bunlar yerleşimci kolonyalizmin veya genel olarak müstemlekecilik sisteminin anlaşılmasını engeller. Sismtemin anlaşılmasını engelleyen en önemli sorunlardan biri de kolonyalizmi karşılamak üzere kullanılan sömürgecilik kavramının yetersizliğidir. Sömürgecilik istifade anlamını öne çıkarırken müstemleke kavramında mülk ve mekân anlamları öne çıkar. İstimlak da müstemleke kavramı ile aynı kökten gelir.
Siyonizm ideolojisinin hayata geçirilmesinde en kullanışlı sistem “yerleşimcilik”tir. Bu kavramın uluslararası literatürde bir karşılığı vardır. İsrail’in yerleşimci kolonyalizmi tatbik ettiği ifade edildiğinde bu hem küresel güneyde çok net bir şekilde anlaşılır hem de bu sisteme destek veren Avrupa ülkelerinin kamuoylarında. Avrupa ülkelerinde Filistin lehine bir ortam oluşturmak isteyenlerin İsrail’in yerleşimci kolonyalist bir ülke olduğu üzerinde durmaları gerekir. Avrupa ülkelerinde 19. yüzyıl kolonyalizmiyle ilgili eleştirel tutumlar hâlâ canlıdır. Yahudilik üzerinden gidildiğinde Filistin lehine bir görüş ortaya çıkmayacaktır. Bunu İsrail de bilmekte ve bu sebeple konuyu Yahudiliğe kilitlemektedir.
Yazar: Selçuk Türkyılmaz