Ankara öpücüğü: Üsleri konuşmanın zamanı geldi mi?

Ankara öpücüğü: Üsleri konuşmanın zamanı geldi mi?

8 yıldır yaşananlar, kamuoyunda güçlü bir Amerikan karşıtı/anti-emperyalist hisyatını yükseltmiş bulunuyor…

Kimse bunun için bizi suçlayamaz. Bu ülkenin ABD'ye giden her türlü tepkisi, tepeden tırnağa haklı ve tatmin edici tam anlamıyla da ortada yok. Tersine, Amerikan/Batı vuruldumduy-mazlığı bölgesi ve bizim üzerimize arsızca devam etmiyor. Hırsını alamama öfkeye doğru köpürüyor…

İsrail örneği niteliğinde; kısa bir süre öncesine kadar satın alınan ülkenin satışları/normalleşmesi yönünde yapılan baskılar ve atılan adımların ardından gelinen nokta bu…

İsrailli protestocular-ki aynı zamanda ABD'nin protesto toplanmasıdır-İncirlik Üssü'ne de gittiler ve burada bir eylem ortaya koydular…

Bu ülkelerde hatırlanır bir kesim İncirlik'i-veya Kürecik gibi benzerlerini-ABD ve ortaklarının çirkinliklerine verilecek yakıcı bir yanıtın sembolü olarak görüyorlar…

ABD'Yİ 'ACITMAK?..

Aynı durum Türkiye'nin NATO'ya kayıtlı olması için geçerlidir; yine de NATO'nun ayrılmasından ayrılmanın doğru cevabı savunan kesimler de mevcuttu…

NATO'da kalmanın gerekçesi olarak, NATO'dan gelecek kötülüklere karşı bir kalkan saymaya kadar geriledi savunular. Yani kimsenin NATO'nun varlığı, Batı ideolojisini, birlik ideallerini savunacak hali kalmadı.

Ancak sayılan değerlerin yaşadığı dönem, Türkiye'nin NATO'dan en çok kazık kesitleri zaman dilimini oluşturuyor. NATO'nun bu hali ise Türkiye için daha konforlu görünüyor. Yardım kadar ABD-NATO ne derse harfiyen ve hemen yerine gelen Türkiye'nin bugün yerinde, tabiri mazur görün, “süründüren” bir Ankara var…

Fazlasıyla bunu 'intikam' hisleriyle değil, doğru yolda yapıyor. Bu nedenle, yine üzerimize vazgeçiyorlar ama yapabileceklerinin sınırları dahilinde olduklarını biliyorlar…

NATO İÇİNDE ABD KADAR…

'Güncellenmiş/yeni nesil orta boy güç olarak' Türkiye, sebeplerden sadece biri. Diğeri ise, bölgesel ve küresel şartların getirdiği, Türkiye'nin kıymetlendirdiği yeni konjonktürdür. Panorama; 'Kutup politiği' tarafları arasında güçlenen ve eriyen cephelerin yeniden düzenlendiği gösteriliyor.

Türkiye'nin yeni gücü ve gelişimi, benzersiz dayanıklılık ile tahkim edilmiş sistem özellikleri veya koşullara ilave esneklik, şu an bizden zerre hazzetmeyen Batı'nın yapacakları daralıyor.

Bu genel çerçeve içinde NATO'nun Türkiye'ye bir zararı-şu anda-yok. Tersine, NATO'nun yapısının değiştirilmesi ve yükseltilmesini yükseltecek olanaklar mevcuttur.
Türkiye, “küresel geçiş süreci”nin sonunu dünyada herhangi bir ülkenin görebildiğini, buna ilişkin ellerinde bir planın olduğunu sanmıyor. Bu kullanışlı bir durum. Hasılı, Ankara programlarının “aynı zamanlama” nedeniyle ve “şu an” Batı ile ilişkileri toptan koparmak istemek isteği.

TAŞLARI YENİ TÜRKİYE'YE 'UYUMLU' OTURTMAK…

“Âraf” biçiminin en erken kavrayış tarzının biri, muhtemelen birincisi olarak daha doğru gerçeklere ihtiyaç duyuluyordu. Bölge bölge taşlarının yerine oturmasını, mümkün ise o taşların doğru şekilde oturtulmasına 'rehberlik' istiyor. Bu çok normal; kendine göre düzenleyebilirsin…

Öte yandan madalyonun öteki yüzünü de görüyoruz…

O yüz; Libya, Ukrayna-Rusya, Azerbaycan-Ermenistan, İsrail-Filistin krizlerinde kendini gösteren 'küresel alametler serisi'nin bütünüdür…

Ankara, Moskova'yı anlıyor, Pekin'i anlıyor, Tahran'ı anlıyor. Yolun nasıl açıldığını, denizin kimlerin üzerine kapanacağını görüyor. Kafkas-Hazar, Balkanlar, Batı Asya, Pakistan-Hindistan, Afrika-Akdeniz-Avrupa'yı sezebiliyor, Türk resimleri Teşkilatı'nın namzet olduğu kürsüyü hayal edebiliyor…

Bunların çıktısının sonuçlanması; bugüne kadar bütünüyle ait olduğu Batı'da işlerin yolunda gitmediğidir…

ÇEKİÇ BİZDE ÇİVİYİ ONLAR VERDİ…

Gazze'ye yönelik İsrail barbarlığını ele alışları ne kadar onursuzca da olsa, Batı'nın içindeki durumu teşhis ederken pusulaları daha doğru işliyor. Tabi bize kıyasla en az 2-3 yıl geriden…

Alman Der Spiegel şeyle yazılmış; “Gazze'deki savaş Batı bölgelerindeki dünya düzeninin tabutuna çakılan son çivi oldu”…

Benzer okumalar/analizler o denli çok ki gelmekte olanın büyüğünün kimsenin şüphesi yok. Ancak “son çivi”. Son çivi İsrail-Filistin değil. Kimin elinde olduğu da anlaşılmalı; Bu ülke-farkında olunmasın-Türkiye'dir!

Elimizde çekiç var diye çivi arıyoruz. Türkiye'nin yarattığı ruh hali bu değil. Çekiç bu toprakların elinde ve kaliteli bir şekilde amacımızı bize ulaştırmak için yukarıda verdiğimiz hizmetlerimiz konjonktür…

Bu nedenle ne zaman ve nereye çakılacağına ilişkin programlama/olgunlaştırma çok önemlidir. Şunu çıkarabiliriz; Türkiye'nin Batı'nın ne olduğu tarifesinde sorun yok. Batı'nın doğru mu yanlış mı olduğunu biliyor. Ülkesinin çıkarlarına uygun mu değil mi biliyor.

Peki, 'zamanlama', Türkiye'deki üslerin kapatılması için uygun mu?..

Bu üslerin kapasitesi ve ortaklarının bütünlüğü yerinde mi? Eski yerinde değil. O halde, bu üsler üzerine düşünmenin zamanı da yavaş yavaş düşüyor. Dikkat etmek isteyen “üzerine düşünmek” değil, “yavaş yavaş”! Bu da yeni bir aşamadır.

Bu nedenle ABD Dışişleri Bakanı'nın Türkiye'de nasıl karşılandığına yönelik tahliller yaparken, Sayın Hakan Fidan'ın kendini neden öptürmediğini sadece İsrail'e bağlamayalım. Öptürtmedik çünkü son 75 yılda yeterince öptüler.

Yazar: Nedret Ersanel