Bir İsrail vatandaşının Filistinlilere ait olan şeylerin çalınmasıyla ilgili sözleri sosyal medyada ilgi görmüştü. Bu şahıs, Filistinlilere ait olan şeyleri kendisi çalmazsa bir başkasının çalacağını söylüyor. Bu söz, İsrail’in varlığını ve asırları aşan kolonyalist genişleme siyasetini anlamak açısından önemli olduğu için üzerinde durmak gerekiyor.
Öncelikle İsrail’in Filistin topraklarında takip ettiği genişleme siyasetinin tesadüfi olmadığını tespit etmek gerekir. İsrail’in İslam coğrafyasındaki varlığının Siyonist düşüncenin kavramlarıyla ya da Yahudi ilahiyatı ile izah edilmesi kolonyalist yayılmacılığın gözardı edilmesine yol açar. İsrail’in genişleme siyaseti, Avrupalı kavimlerin farklı coğrafyalarda meydana getirdiği değişimin devamı olarak görüldüğünde daha iyi analiz edilecektir. Sadece Kuzey Amerika’nın kolonileştirilmesi, istila ve işgal edilme süreci dahi birçok konuyu izah eder. Örneğin Avrupa ve Amerika’da edebiyat ve sinemanın Kuzey Amerika’nın Avrupalılaştırılması sürecinde meşrulaştırıcı bir rol oynadığı bilinmektedir. Edward Said’in kitaplarının dünyanın genelinde yankı uyandırmasının sebepleri üzerinde durabiliriz. Fakat bundan önce edebiyat ve sinemada, Filistin toprakları için de benzer bir meşrulaştırma sistemi kurulduğunu tespit etmek gerekir. Said’in “Filistin Sorunu” ve “Haberlerin Ağında İslam” adlı kitapları medyanın rolünü anlamak açısından çok önemlidir. Kovboy filmleri Avrupalı kavimlerin istila sürecine ideolojik bir boyut katmıştı. Soykırım endüstrisini kovboy filmlerinin yeni bir sürümü olarak görebiliriz. Avrupalı kavimlerin de Avrupa’da bir hikâyesi vardı.
Avrupalı kavimlerin Avrupa’daki hikâyesi bütün hikâyelerin yerini tutmuştu. Bu büyük hikâye, anlatı veya büyü modern Avrupa’nın ortaya çıkma sürecine karşılık gelir. Rönesans, reform, akıl çağı gibi aşamalar, dönemler veya sebep sonuç ilişkileri çerçevesinde örülen bu büyük hikâyenin kolonilerle ilişkisi daima karanlıkta bırakılmıştır. Aydınlatılmak istendiğinde de Avrupamerkezci bir yaklaşım geçerli olmuştur. Kızılderililer Avrupalılarla işbirliğine gittikleri zaman değer kazanmışlardır. Avrupa ve Amerika’da edebiyat ve sinema Filistin sorununda da benzer bir tutum içindedir. Yahudilerin de Avrupa’da büyük bir hikâyesi vardır. Bu hikâye de Avrupamerkezci bir yorum ile inşa edilmiştir. Her iki hikâyenin sonucunda farklı coğrafyalar Avrupalı kavimlerin yerleşimine açılmıştır. Avrupa ve Amerika’da edebiyat ve sinema ürettiği söylem ile bu süreci açıklamamıştır, tam aksine yeni bir gerçeklik alanı oluşturarak Avrupamerkezci bir bakışı egemen kılmıştır. Yahudilerin Avrupa’daki hikâyesi İsrail’in gücünü oluşturmaktadır. Sömürgecilik ve toprakların yerleşime açılması arasındaki büyük farkı görmek gerekiyor.
Emperyal çağda Fransa’nın takip ettiği kolonyalizm siyaseti ile İsrailli yerleşimcinin tavrı arasında büyük bir benzerlik vardır. Jules Ferry de İsrailli yerleşimci gibi Fransa çalmazsa başka uluslar çalacak demişti. Onun “Fransa koloni topraklarından çekilse İspanya ya da Almanya derhal yerine geçer” şeklindeki sözü çok meşhurdu. E. Macron’un Ruanda’da bütün dünyanın gözü önünde yaşanan katliam için özür dilememesi elbette bir meseledir. Fakat bundan daha önemli olan orada korkunç bir katliamın yaşanmış olmasıdır. Bunları kolonyalizm ve emperyalizm bağlamında ele almak gerekir. Günümüzde yeniden canlanan ticaret savaşlarını kolonyalist dönemlere dönüş olarak görebiliriz. BAE gibi küçük koloni devletlerinin ve örgütlü yapıların küresel güç merkezleri ile bağımlılık ilişkileri yeni dönem hakkında açıklayıcı unsurlardır.
Görüldüğü gibi kirli bir tarihten bahsediyoruz. Yaklaşık beş yüz yıldır devam eden bir süreç üzerine konuşuyoruz. Avrupalı kavimlerin dünyayı istila etme mücadelesinin aydınlatılması gereği üzerinde duruyoruz. Büyük anlatı, hikâye, büyü ancak bu şekilde bozulabilir. Bu hikâyenin, anlatının, büyünün bize yansıyan tarafının ciddiye alınması gerekir. Türkiye’de bir siyasî parti liderinin kürsülerden İsrail devlet başkanı ile Türkiye cumhurbaşkanı arasında benzerlik ilişkisi kurabilmesi önemsenmesi gerekli bir durumdur. Dindar muhafazakâr aydınların böyle bir sözü meşrulaştırmak için elinden geleni yapması da önemsenmelidir. Bu şekilde davranarak Türkiye’yi kolonyalist ve emperyalist bir tarihin uzantısı haline getirdiklerini bilmiyor olamazlar. Daha da vahimi İsrail’i Türkiye ile özdeş kılmaktır. Bunun cehaletle bir ilgisi olamaz.







