Kuzeyden İnecek Yıkım / Gog ve Magog kehanetiyle ilgili olarak Tevrat’ın Yeremya, Hezekiel ve İncil’in Vahiy kitabında zikredilenleri bundan önceki iki yazımızda nakletmiştik.
İlgili bilgilerden anlaşılan odur ki, ABD-İsraili / Evanjelik-Siyonistler -kendi inanışlarına göre -Tanrı tarafından- Filistin’in kuzeyinden bizzat kendi davet ettikleri, kendi elleriyle yapıştıkları çok ağır bir belaya doğru dizginsiz bir şekilde koşuyorlar.
Buradaki kendi’lik bilgisi, o kehanetin / belanın mezkur kitaplarda işlenen sebepleriyle doğrudan bağlantılıdır:
İsrailoğulları, Hz. Musa ve Hz. Harun aracılığıyla onları Mısır’dan çıkararak Firavun’un zulmünden kurtaran, kurak ve ıssız toprakta yol gösteren, yolda yerden ve gökten en iyi yiyecekleri veren ve nihayetinde bereketli bir ülkeye getiren Tanrı’yı unutmakla kalmamış, oraya gelir gelmez O’nun bahşettiği ülkeyi kirletmiş, mülkünü iğrenç bir yere çevirmiştir.
Söz konusu unutmanın, kirletmenin şekil, suret ve yöntemi de yine aynı yerlerde şöyle sıralanmıştır:
Puta tapmak; diri suları bırakıp, kendi yaptıkları sarnıçların suyunu içmek; halkının bir kısmını başkalarına köle yaparak terk etmek; yozlaşmak; namustan yoksunlaşmak; dişi bir deveyken yaban eşeğine dönmek; hırsızların utancını giyinmek; başkalarını işkenceye tabi tutmak; Tanrı’nın koyduğu hadleri (Sina Ahdi’ni / On Emr’i) çiğnemek; aşırı bir nankörlükle Tanrı’ya ihanet etmek ve O’nu tümüyle unutmak…
İsrailoğulları bunlara bağlı olarak -yukarıda da zikrettiğimiz şekliyle– belayı, bizzat kendi iradeleriyle seçmiş, elleriyle ona yapışmış ve kendilerini hükmü altına alması için yalvara yakıla onu davet etmişlerdir.
Böylece bizim inanışımızdaki “Allah’ın rahmeti her bir şeye o şeyin kendi istidadı ve onun Allah Hazretinden o rahmeti talebine göre taalluk eder” (Dâvud el-Kayserî) kaidesi, kendi inanışları içindeki kehanet diline ve davet tarzına göre, tersinden hak edilmiş som bir bela olarak İsrailoğulları için işleyecek ve bu Tanrı’nın güç vermekle kalmayıp bizzat sevk ve idare edeceği kuzeyli bir kavmin tarafından gerçekleştirilecektir.
“Ey insanoğlu, Egemen Rab (…) şöyle diyor: Son yaklaştı! Ülkenin dört köşesinin sonu geldi. Senin de sonun geldi! Senin üzerine öfkemi yağdıracağım. Yaptıklarına göre seni yargılayacak, bütün iğrenç uygulamalarının karşılığını vereceğim. Sana acımayacak, seni esirgemeyeceğim. Yaptıklarının ve sendeki iğrenç uygulamaların karşılığını vereceğim. O zaman benim Rab olduğumu anlayacaksınız. (…)
Yıkım! (…) İşte geliyor. Ey ülkede yaşayan halk, yıkıma uğrayacaksın. Yıkım zamanı yaklaştı! Gün yakın! Dağların üzerinden sevinç sesi yerine kargaşa sesi geliyor. Çok yakında kızgınlığımı üzerine boşaltacak, sana duyduğum öfkeyi üzerine dökeceğim. Yaptıklarına göre seni yargılayacak, bütün iğrenç uygulamalarının karşılığını vereceğim. (…)
İşte o gün! Gün yaklaştı! Yıkım hazır. Değnek çiçeklendi, gurur tomurcuklandı. Zorbalık ayaklanıp kötülüğün sopası oldu. Halktan, o kalabalıktan kimse kalmayacak; mallarından, görkemlerinden bir şey kalmayacak.
Son yaklaştı! Gün geldi! Alıcı sevinmesin, satıcı üzülmesin. Çünkü öfkem bütün halkın üzerine yağacak. Satıcı yaşadığı sürece sattığını geri alamayacak. Çünkü herkesi ilgilendiren bu görüm değiştirilmeyecek. İşlediği günahlar yüzünden kimse canını koruyamayacak. Borazan çalındı, herkes hazır, ama kimse savaşa gitmeyecek. Çünkü öfkem bütün halkın üzerindedir.
İşte dışarda kılıç, içerde salgın hastalık ve kıtlık. Kentin dışındakiler kılıçla öldürülecek, kenttekilerse kıtlıktan, salgın hastalıktan yok olacak. Sağ kalanlar vadilerdeki güvercinler gibi dağlara kaçacak; her biri günahından ötürü inleyecek. Eller gevşeyecek, dizler titreyecek. Çul kuşanacak, dehşete düşecekler. Yüzleri utançtan kızaracak, başları tıraş edilecek. Gümüşlerini sokağa atacaklar. Altınları kirli sayılacak. Rab’bin öfkesini boşalttığı gün onları ne altınları ne gümüşleri kurtarabilir. Bunlarla ne açlıklarını giderebilir ne karınlarını doyurabilirler. Altın ve gümüş onları suça sürükledi.” (Hezekiel 7)
Gog ve Magog kehanetiyle ilgili olarak bu dahil son üç yazıdır ilettiğimiz bilgilerin ışığında, İsrailoğulları’nı şimdi temsil eden Evanjelik-Siyonistler’in Gazze ile Batı Şeria’da yaptıkları “iğrenç uygulamalar”a baktıklarında, muvahhit Yahudilerin ilgili kehaneti gerçek katına taşımaları, kalplerini korku yuvasına dönüştürmeleri hiç de yadırganacak bir durum olmasa gerektir.
Gelelim, kuzeyden indireceği yıkımda hangi kavmin Tanrı’ya el olacağına!
Muvahhit Yahudiler onun Türk kavmi olacağına inanıyor.
Benim kıymetli Müslüman-Türk okurum, peki siz neye inanıyorsunuz?
Yazar: Ömer Lekesiz