Son dakika

Suriye İsrail Binyamin Netanyahu

Sûriye’de olup bitenlere dâir

İsrâil Lübnan’da mola aldı; Gazze’de ve Batı Şeria’da bildiğini okumaya devâm ediyor. Dikkat çekici olan Netanyahu’nun, Lübnan ateşkesi sonrasında verdiği beyânatta Sûriye ve Esad’ı, İran husûsunda kabaca uyarmasıydı. Hoş, karada rejime destek veren en büyük örgüt olan Hizbullah zâten Sûriye’yi terk etmişti. Netanyahu Esad’a, “Ateşle oynama” diyor; başına gelecekler husûsunda ihtar, tehdit karışımı ifâdelerle yükleniyordu. HTŞ’nin batıdan, SMO’nun ise kuzeyden başlattığı harekâtlar bu beyânatların hemen arkasından geldi. Akabinde Musul ve ona mücâvir çok sayıda köy ve kasaba, hemen hemen hiçbir mukavemet gösteremeyen Sûriye rejim kuvvetleri ve ona destek veren -ne kadar kaldıysa- İran’a müzâhir silâhlı gruplar tarafından terk edilerek HTŞ’ye bırakıldı. Bu harekâtın esaslı bir hazırlığın ve teçhizâtın meyvesi olduğu anlaşılıyor. Sorular sırasıyla şunlar:

*Bunun arkasında kim var?

*Bunun gâyesi ne?

*Bunun muhtemel neticeleri neler olabilir?

Kitabın ortasından başlayalım. Kanaatime göre bu harekât doğrudan bir ABD-İngiltere-İsrâil imâlidir. Kristal Küre’ye el basmış Arap dünyâsı ve nihâi tahlilde İran’ın ezilmesini arzu eden Suudları da hesâba katıyoruz. Bu gelişmenin daha makro ölçekteki hedefinde İran’ın kurduğu Şiî Hilâlini ortadan kaldırmak vardır. Mesele buraya kadar vazıh. Lâkin bundan sonrası hayli karmaşık ve yeni soruları sorduruyor. Hizbullah, Lübnan’da hayli yara almış olmakla berâber İsrâil’e direnmeye devâm ediyordu. Ne oldu da aniden, kendisini Litani nehrinin kuzeyine gönderen ateşkesi kabûl ediverdi? Eğer bunu taktik gereği kabûl ediyor, çekilir gibi yapıp çekilmeyecekse veyâ gûya Lübnan ordusu olan orduya sızıp Güney Lübnan’daki varlığını devâm ettirecekse bilemeyiz. Başka bir ihtimâl üzerinden, eğer 60 günlük ateşkes, ortalarında bozulup savaş yeniden başlarsa, ateşkesin taraflar için sâdece bir mola almaklık ve çok daha kanlı bir perdeye hazırlık olduğunu düşünebiliriz. Değilse ve Hizbullah hakikaten nehrin kuzeyine çekilecekse, bu, mağlubiyeti kabûl etmiş demektir. Buna göre ya artık bu savaşı götüremeyecek durumdadır veyâ hâmisi İran onu bu yolda baskılamaktadır. Eğer bu ihtimâl doğruysa, bırakalım Hizbullah’ı, İran mağlûbiyeti kabûl etmiş demektir. Muhtemelen, İran’ın, kendisine doğrudan saldırılmaması şartıyla Sûriye’den çekilmeyi, Lübnan’da ise Hizbullah’ı İsrâil’den uzaklaştırmayı kabûl etmiş olduğunu varsayabiliriz. Bundan sonra yaşanacaklar bu ihtimâllerden hangisinin doğru olduğunu bize gösterecektir.

Sûriye’deki cârî durum, İran unsurlarının bir zamanlar doldurduğu ve tahkim ettiği yerleri boşalttığını gösteriyor. HTŞ’nin harekâtı da bunu bir fırsat olarak değerlendirdiğine işâret ediyor. Safahatın, İran kadar trajik olmasa da bir de Rusya’ya bakan yüzü var. Rusya bugüne kadar İsrâil’in Sûriye saldırılarına karşı herhangi bir tepki göstermedi. Doğrusu, Rusya ile İsrâil arasında örtük bir anlaşma olduğunu düşünmek için çok sebep var. Evet, Rusya, sık sık HTŞ’nin kalesi olan İdlib’’i bombalıyordu. Lâkin, HTŞ’nin hurucvârî harekâtı karşısında, en azından şimdiye kadar fazlaca bir tepki vermedi. Esad’ın Rusya seyahati biraz da bunun için olabilir. Ama nasıl karşılandığını bilmiyoruz. Şimdi soralım: Acaba Rusya’nın Ukrayna savaşında bâzı isteklerinin kabûl edilmesi şartıyla Sûriye’de sessiz kalması mı sağlandı? Tâkip edeceğiz. Eğer birkaç gün içinde Sûriye bloku (Esad-Putin-Hamaney) tesirli bir karşı harekât başlatırsa bölgedeki eski hamam, eski tastan bahsedebiliriz. Ama geri çekilmeler devam eder, hele hele Hama ve Humus da düşerse; buna bir de Esad’ı deviren bir darbe veyâ Esad’ın Beyaz Rusya’ya ilticâ ettiği haberi ilâve olursa ihtimâl doğru demektir.

Önümüzdeki birkaç hafta çok kritik görünüyor. Eğer Lübnan ve Sûriye savaşları harlanırsa iş büyüyecek demektir. Bu, Trump-Netanyahu ikilisinin tekmil pazarlıkları dışarıda bırakacak şekilde İran’ı doğrudan vurmaya azmetmiş olduğu yâni yukarıda bahsedilen ihtimâlleri berhavâ eden, Rusya ve daha sonra Çin’in kaçınılmaz olarak dâhil olabileceği ve bugünü mumla aratacak olan bir Ortadoğu cehennemine götürür bizi. (HTŞ’nin bünyesine kattığı radikal Uygur ve Çeçen grupların varlığı unutulmamalıdır).

Pekiyi, bu safahatta Türkiye’nin durumu nedir? Buna da kısaca bakalım. Türk hâriciye ve istihbâratı muhtemelen bu kritik gelişmeleri evvelden öğrendi. Hâkan Fidan ve Yaşar Güler’in son zamanlardaki konuşmaları son derecede dikkat çekicidir. Esad ile barışma teklifinin ne Esad ne de Putin’de bir karşılığı olduğu kanaatinde değilim. Esad Türkiye ile barışma işini asla istemedi. Rusya’nın da burada çok ısrarlı olduğunu düşünmüyorum. Zâten tarafların anlaşabilmesinin neredeyse imkânsız olduğu sorun başlıklarının mevcut olduğunu biliyoruz. Her neyse, neticede HTŞ devreye girdi. Türkiye dikkâtli bir şekilde, bunun kendisiyle alâkalı olmadığını bildirdi. Doğru da yaptı. Bununla berâber, bu rüzgârdan faydalanarak Tel Rıfat’taki PKK varlığını sona erdirecek, muhtemelen buna Münbiç’i de dâhil edecek bir SMO harekâtını devreye soktu. Buna da diyecek bir şey yok. Fırat’ın batısındaki PKK varlığını tasfiye etmek, Türkiye açısından son derecede kazanımlı olacaktır. Ama dikkat edilmesi gereken bâzı hususlar olduğunu düşünüyorum. İlk olarak tıpkı PYD gibi HTŞ’nin bir CENTCOM-MI6-MOSSAD yapımı olduğunu asla unutmamak gerekir. Cevlani’ye takım elbise giydirip Batılı tv’lerde mülâkat yaptırmayı, HTŞ’nin, kirli ISIS ve Al Nusrâ geçmişinden arınmış olan Esad karşıtı ılımlı mücâhitlerin teşkilatı olduğu yolundaki örtük mesajları, meselâ HTŞ’li militanların ele geçirdikleri hastahânelerde doktorların, beklendiği üzere kafalarını kesmeyip rahatlattıklarını ve onlara huzurlu bir çalışma ortamı garanti etmelerini neye yoracağız? Kültürel çamaşır makineleri tam kapasite çalışıyor. Biz PKK militanlarının sigaralarını yere atmayan, yere dökülen küllerini bile toplayan, kadınlara çok eşitlikçi ve saygılı bakan çağdaş zihniyetli pırıl pırıl gençler olduğu masallarıyla yeteri kadar şerbetlendik. İsrâil’in Gazze’de yaptığı soykırıma ses çıkarmayan HTŞ, PYD ile uzlaşıp karşımıza çıkarsa ne yapacağız? İsrâil’in bunu çok arzuladığını ve iki güdümlü örgütü buluşturup anlaştırmak için büyük bir mesâi sarf ettiğini biliyoruz. Unutmayalım ki, sâdece İran değil, Türkiye de Ortadoğu’dan tecrit edilmek isteniyor. Aman dikkat…

Yazar: Süleyman Seyfi Öğün

Konuya göre haberler