Özgüven devrimi ve Türkiye’nin savunma sanayisi

Özgüven devrimi ve Türkiye’nin savunma sanayisi

Cezayir bağımsızlık savaşının anatomisini psikolojik bağlam üzerinden analiz eden Frantz Fanon, sömürgecilik pratikleri üzerine düşünme açısından önemli kulvarlar açtı. Fanon’a göre, sömürgeciler sadece toprakları işgal ederek yayılmacı bir siyaset izlemiyor aynı zamanda gittikleri yerlerde zihinleri de işgal eden sosyo-politik bir zemin oluşturuyorlardı. Uzun erimli bir mücadelenin sonunda zayıf ya da kuvvetli mukavemetlere rağmen sömürgeciler, zihinleri de ele geçiriyor ve bir tür hegemonya tesis ediyorlardı. O nedenle Napolyon 1798 tarihinde Mısır’ı işgal ettiğinde yanında onlarca bilim adamını da getirmiş ve işgalin sadece teritoryal genişleme olmadığını göstermiştir.

Timothy Mitchell “Colonising Egypt” isimli kitabında da gösterdiği gibi, Mısır’ın sömürgeleştirilmesi geniş ve ayrıntılı bir bilimsel çalışmanın da çıktısıydı aslında. Mitchell’in eserinde, 19. Yüzyıl Mısır’ında sadece toprak işgali ile sınırlı kalmayan ve Mısırlıların gündelik hayatından üretim biçimlerine kadar kontrol edilen bir iktidar sisteminin teşekkül ettirildiği görülür. Disiplin ve denetimi önceleyen iktidar pratiklerinin işlediği bu sömürgeleştirme siyasetinin bağımsızlık sonrası sürece de etki ettiği çok açık. Nitekim sömürgecilik izlerinden arınmaya çalışan devletlerin en fazla çaba sarf ettiği konulardan birisi de sömürgeleştirilen zihinleri onarmak ve yeni meydan okumaları mümkün kılabilmektir.
Fanon’un Cezayir bağımsızlık savaşı süreci ile ilgili ortaya koyduğu analizlere daha yakından bakıldığında, zihni sömürgeleşmenin ne denli ağır ve travmatik olduğu görülmektedir. Öyle ki Fanon’a göre aslında sömürgecinin en büyük başarısı sömürgeleştirilenlerin kendilerine sömürgeci gözü ile bakması. O sebeple ki bu tür süreçlerde yeni bir yapılanma ve rehabilitasyon süreci söz konusu olduğunda, bu tür bir imkanın baltalanması ve akamete uğratılması için “yapamayız” ve “bizden olmaz” gibi söylemler kendisini gösterir. Bir tür beşinci kol ile de desteklenen bu durumun yarattığı tahribat çoğu zaman karar alma mekanizmalarına da sirayet eder ve eylemsizlik halini ortaya çıkartır.

Son dönemde Türkiye’nin savunma sanayiindeki gelişmelerle ilgili muhalif ve tahfif edici yaklaşımlara da bakıldığında bu tür bir tahribat çok açık biçimde görülebilmektedir. Türkiye’nin TUSAŞ aracılığıyla silahlı kuvvetlere dahil etmek için gün saydığı bir projenin çıktısı olan KAAN ile ilgili yaklaşımlar da bu minval üzerinden ilerlemektedir. Öyle ki Çin, ABD ve Rusya gibi devletlerin içerisinde bulunduğu bir ekosistemin üretebildiği beşinci nesil savaş uçağının Türkiye tarafından üretilemeyeceği algısı tam da bu tür bir zihnin yansıması aslında. Her ne kadar Türkiye uzun süreli bir sömürgeleştirme sürecine maruz kalmasa da tarihsel süreçte uygulanan katı modernleşme siyaseti, zihinlerin böyle düşünmesini temin etmiştir. Yüzyıllarca süren ve başarılı olan bir devlet aklını paranteze alan ve miladı modern Türkiye ile başlatan bir modernleşme pratiğinin de etkisi çok büyük. Sadece KAAN üzerinden değil uzunca süredir Türkiye’nin farklı alanlardaki gelişme istidatları da bu tür bir yaklaşım ile mahkum edilmeye çalışılmaktadır.

Son dönemde örneklerini artırabileceğimiz birçok hadisede benzer bir yaklaşımın izlerini takip etmek mümkün. Örneğin Türkiye’nin otomobil girişimi olan TOGG’un hikayesi ve arka planındaki eleştiri ve kara propagandaya bakıldığında da bu zihnin yansımaları açıkça görülebilmektedir. Benzer biçimde Türkiye’nin uzay alanındaki farkındalığı ile ilgili çalışmaları tahfif etmek amacıyla bu girişimi bir uzay turizmi olarak değerlendirmek ancak ve ancak yaralı bilinçlerin bir yansıması olabilir. KAAN ile ilgili lansman süreci ve sonrasında da söylenenlere bakıldığında bu konuda ne tür bir çaba ortaya koyulduğu ortada.

Özgüven Devrİmİ ve Siyasi İrade

Teknofest süreci ile somutlaşan farkındalık ve özellikle Türkiye’nin savunma sanayii alanındaki inovasyonları bir özgüven devrimine işaret etmektedir. Öyle ki uzunca süredir gündemde olan İHA ve SİHA teknolojilerinin Karabağ Zaferi, Libya İç Savaşı ve Ukrayna savaşında tecrübe edilmesi, bu alanda Türkiye’nin kat ettiği mesafeyi gözler önüne sermektedir. Uluslararası alanda deneyimlenen bu teknolojinin 30’a yakın ülkeye ihraç edilmesi hiç kuşkusuz önemli bir başarı. Benzer bir başarıyı farklı alanlarda yakalamak ve Türkiye’nin ARGE yatırımlarını artırmak, gelecek yıllar açısından oldukça mühim.
Bu nedenle zaman zaman beşinci kol zaman zaman da iğdiş edilmiş zihinlerin bu konudaki çıkışları tersinden Türkiye’nin hangi aşamaya geldiğini de göstermektedir. Son yıllarda siyasi iradenin önemli ölçüde sahiplendiği bu tür girişimlerin genç kuşakta Teknofest ve benzer girişimler üzerinden kitleselleştirilmesi, Türkiye’nin yapabilme kabiliyetinin perçinlendiğini göstermektedir. Yapay zeka teknolojilerinin entegre edilmesiyle hem radara yakalanmama hem de muharebe gücünün artırıldığı 5. nesil savaş uçağımız KAAN Türkiye’nin bu alandaki özgüveninin somut bir göstergesi olarak tarihteki yerini aldı. Orta ve uzun vadede Türkiye’nin uzay alanı, yapay zeka ve bulut sistemleri ile entegre edeceği yeni çalışmalar bu özgüven devriminin kalıcılaşmasına hizmet edecektir.

Yazar: Turgay Yerlikaya