Türkiye’miz bugün 100 yaşında. Rabbim nesillerimizi nicelerine kavuştursun.
Başlığa iki mana yükledim. Birincisi kuruluştan bu yana geçen 100 yıl, ikincisi ise bugünden sonraki 100 yıl. İki simetrik zaman aralığı için ekonomik yönüne değineceğim ama temelde genel değerlendirme-lerimi paylaşmak istiyorum.
Türkiye biraz abartılı sayılabilecek olsa da sıfırdan başladı. Fiziki sermaye namına çok az varlık devralabildi. Stratejik kaynakları elinden alınmıştı. Beşeri sermayesi savaşlarda tüketilmişti. Hekimleri, eczacıları, muallimleri, mühendisleri, çiftçileri şehadet şerbetini içti. Muhasebecisi, idarecisi zaten yoktu denebilir. Kalkınma ve büyümenin hiçbir makul zemini bulunmuyordu yani.
Ama Türk’ün tek ve en önemli sermayesi olan devlet kurma kabiliyeti vardı işte. Belli ki bu kabiliyet eksik olarak sayılabilecek tüm diğer değerleri telafi edebilecek kadar önemlidir.
Türkiye böylece aklı, hüneri ve özverisiyle bir yol açtı. Açtığı bu yol 100 yıllık süreçte çok kere dinamitlendi. Darbeler, darbeciler ve terör hiç rahat durmadı. Gene de Türkiye yılmadı, yolundan dönmedi. Kendisini istikrarsızlığın gazap rüzgârına bırakmadı.
Gazi’nin idaresinde çok başarılı 15 yıllık bir başlangıcın ardından inişleri de oldu çıkışları da ve ilk 100 yılını çok başarılı bir 20 yıllık finalle yaptı. Bölgesindeki en büyük ihracatçı ülke konumuna yerleşti.
Türkiye, ilk 100 yılını daha iyi bir yerde bitirebilir miydi? Pekâlâ bitirebilirdi. Fakat sanırım önemli olan kötü bir yerde, belki de çok çok kötü bir yerde ilk 100 yılı bitirmemiş olmasıdır.
Çünkü biraz önce saydığım tehditler nedeniyle böyle bir risk hep var oldu. En yakın tarihten örnek vermek gerekirse; 90’lı yılları yaşayıp da Türkiye’nin bugünkü konumuna şaşırmadan kalabilen yoktur derim.
28 Şubat Türkiye’yi bir cehenneme çevirebilecek kadar şeytaniydi.
Şükür ki Türkiye korktuklarına değil, umduklarına nail oldu.
Peki, Türkiye’nin yeni yüzyılından ne beklenebilir?
Ekonomik olarak söyleyeceklerimi aktarayım evvela. Türkiye’nin bugün hedef olarak ele aldığı değerler belki biraz erken-biraz sonra ıslık çala çala tutturulur. Türkiye bu seferki ekonomik devrimi, yani teknoloji devrimini kaçırmadı. Savunma ve enerji bağımsızlığı için yatırımlarını yaptı, Akdeniz’de gücünü hissettirdi ve varlıklarına çökülmesine bu defa mani oldu. En belirleyicisi bunlardır.
100 yıl sonra Türkiye’nin nerede olacağını ben tasavvur edemem, etsem de size aktaramam. Sanırım bunu başka kimse de yapamaz. Fakat bu şekilde ifade ediyor oluşum sanırım yeterince iyimserlik ihtiva ediyordur. Bugünün günübirlik tartışmaları çok çok geride kalacak.
Ve Türkiye 100 yıl içinde Amerika’nın demokrasi götürdüğü yerlere yeniden adalet götürecek.
Türk adalet götürür, Amerikalı demokrasi
Türk’ün tarihi konsepti dünyaya adalet götürmekti. Dünyanın en huzursuz yerleri böylece asırlar boyu güven içinde yaşadı.
Sonra Amerikalılar gelip Türk’ün konsepti karşısına yeni bir konsept koydu. Onlar dünyaya demokrasi götürmeyi benimsedi. Böylece dünyanın en huzurlu yerlerinde yıllarca kan ve gözyaşı akıttı.
Şimdi sağlam Türkiye gemisindeki Türkler yeniden adaletsizliklere son vermekte... Kıbrıs ve Karabağ bunun en yakın örnekleri. Başka mazlumların yeniden adalet umudunu Türkiye’nin buralardaki zaferleri diri tutuyor.
Türkiye, devlet veya örgüt görünümündeki vekâlet savaşçılarını ve onların ağababalarını bölgesinden def edip adaleti buradan başlayarak uzun sayılmayacak bir zaman içinde yeniden tesis edecektir. Türk tarihi karşısında bu asalak vekâlet savaşçılarının ömrü, denizin derinliklerinde bir anda çöküp yok olan denizaltılar gibi sadece birkaç milisaniyeliktir.
Meseleyi adalet temelinde ve kendi bölgemizden tartışıyorum çünkü özge devletimiz ancak böyle umduğumuz yerde olacak. Ancak buradan başlayarak tasavvurumuzu aşan konumuna yerleşecek, sadece bölgesine değil, dünyaya umut olacak. Açe gibi İrlanda gibi…
Şu artık söylenebilir; Türkiye kuruluş dönemini tamamlamıştır. Bugün yükseliş dönemi başlamıştır.
Nizam-ı Âlem Î’lây-ı Kelimetullah yükseliş döneminin temel kavramı olacaktır. Türkiye’nin umdukları ve dünyanın Türkiye’den umudu bu sözde gizlidir.
Yazar: Yusuf Dinç







