Bosna savaşında soykırım yapan, masum sivilleri kahkahalar eşliğinde katleden Sırp komutanlar tek tek yakalandı, yargılandı ve mahkûm oldular.
O katillerden biri geçen gün pişmanlık duyduğunu, yaptıklarının kabul edilemez olduğunu, serbest bırakılırsa Srebrenitsa’ya gidip şehit Boşnakların kabrinde saygı duruşu yapacağını bildirdi.
Darısı Netanyahu’nun başına.
Bir gün onun da uluslararası mahkemede yargılandığını, mahkûm olduğunu, hapse atıldığını ve yıllar sonra pişmanlığını dile getirdiğini göreceğiz inşallah. Vademiz yeterse, vadesi yeterse.
NİYE DİYELİM Kİ?
Mansur Bey çok yüksek konser bedellerinin ortaya çıkması üzerine açıklama yaptı.
Şu kadar milyon lira değil, bu kadar milyon lira ödendiğini bildirdikten sonra “Evet, bu rakamlar pahalı diyebilirsiniz” cümlesiyle yüreklere su serpti, böylece gönüllere taht kurdu. (Lâkin demeyiz. Niye diyelim ki?)
O sözleri duyan vatandaşların yüreği yufkalaştı.
“Helal olsun, nasıl da açık konuşuyor, şeffaf davranıyor, yüksek bedelleri inkâra yeltenmeden kabul ediyor” diye düşündüler.
Farkında mısınız “Konser belediyeciliği” diye bir kavram gelişti son zamanda.
Aç sesi… Ver coşkuyu…
SGK borçları ödenmiyor, biriktikçe birikiyor ama konser için milyonlar, milyarlar saçılıyor.
BİZE NE OLDU?
Küçücük çocuklar öldürülüyor. Bebekler bile insanlık dışı muameleye maruz kalıyorlar.
Katiller birbirini korumak için yalan üstün yalan üretiyor, hiç utanmadan.
Kendi bebeğini zehirleyip öldüren anneler çıkıyor haberde karşımıza.
Her hafta ifade değiştiriyorlar.
Karakolda doğru söyleyip mahkemede şaşıyorlar.
Onların nasıl birer insan olduklarına kafa yoruyor, içinden çıkamıyoruz bir türlü.
İnsan demek, o gözle bakmak zor. İnsanlıktan çıkmış mahlûklarla bir arada yaşıyoruz maalesef.
Hayvan demek de yanlış. Hiçbir hayvan öyle davranmaz.
Onlara hayvan dersek, bütün hayvanlar bize gücenir. Yarın Hakkın divanında davacı olurlar.
*
İlkokul ikinci sınıftaydık. Annemin okuduğu bir kitabın ismi dikkatimi çekmişti. “Bize Ne Oldu?” yazıyordu kapağında.
Elinde mendille okurdu annem o kitabı. Arada gözyaşını silerdi. Niye, bilmezdim.
O soru yıllar yıllar önce sorulmuş ve bir kitaba isim olmuştu.
Bugünlerdeyse o yılları nasıl da tahassürle anıyoruz. Nasıl da masum dönemler olarak görüyoruz.
Bırakın 60’ları… 70’ler, 80’ler ve hatta 90’lar bile mumla aranıyor epeydir.
Hakikaten, bize ne oldu? Milyon defa sorulsa yeridir.
Kim cevaplayabilir, kim kimi inandırabilir? Kim masumiyetten bahsedebilir?
BİR DE VİCDANÎ KONTROL YAPILSIN
Yakalanan suçluların bazıları salınıveriyor. Hepsi cezaevine tıkılmıyor.
“Adlî kontrol şartıyla serbest bırakıldı” açıklaması kimi zaman kafa karıştırıyor.
Cezasızlık algısı böyle doğuyor işte.
Algı, olgunun önünde.
Yeni düzenlemeler için çalışılması, bu durumu çözüme kavuşturmak maksatlı.
Yakayı ele veren bazı suçlular için “Aklî kontrol şartı” uygulandığını da biliyoruz.
Cezaî ehliyeti var mı yok mu, aklı başında mı değil mi anlamak niyetiyle.
Bazılarına ise salıvermeden önce “Vicdanî kontrol şartı” uygulansa iyi olacak.
SEN SUS, BAKIŞLARIN KONUŞSUN
İtalya Başbakanı Meloni’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’a bakışı evvelce meşhur oldu.
Derken, Zelenski’nin Hakan Fidan’a bakışını gördük.
Hangisi daha fazla hayran, karar vermek için uzman olmak gerek. Vücut dili uzmanı.
RUSYA’YI VURABİLİRSİNİZ
ABD Başkanı Baydın -giderayak- Ukrayna’ya Rusya’yı vurma izni verdi.
Nasıl değerlendirmek gerekir?
“Benden sonra tufan” ile açıklamak yeterli mi? Tufan bu işe ne der?
Bunun için önce şu soruya cevap bulmalı:
Baydın, kime düşman?
A) Rusya’ya B) Tramp’a C) Zelenski’ye D) Dünyaya E) Hepsine
Yazar: Mehmet Şeker