Amerikan istihbaratının İsrail’in İran’a yönelik kapsamlı saldırı hazırlıklarının yer aldığı bazı gizli belgeleri “Telegram”da yayınlandı.. ABD medyasında geniş yankı bulan belgelerdeki dikkat çeken ibarelerden birisiyse İsrail’in İran’a nükleer silah kullanmayı düşünmediğiydi. ABD’nin resmî belgelerinde İsrail’in nükleer silahlara sahip olduğu bilgisi ilk kez yer alıyordu.
Obama döneminde yürürlüğe sokulan bir gizli düzenleme ABD Hükümeti çalışanlarının İsrail’in nükleer cephaneliğine dair açıklama yapmalarını yasaklıyor. “Pentagon” dahil olmak ABD Hükümetinin tüm resmi belgelerinden “Nükleer İsrail”e atıf yapan ibareler de ayıklandı.
Richard Nixon’ın Başkanlığı döneminden itibaren Amerikan yönetimleri İsrail’in nükleer silahları olduğunu söylememe gibi bir politika sürdürüyor. ABD başından beri İsrail’in nükleer silahları hakkında bilgi sahibiydi. ABD’de “NUMEC” adlı bir şirketin yasa dışı olarak İsrail’e yüksek seviyede zenginleştirilmiş uranyum aktardığı soruşturma konusu bile olmuştu.
1970’lerin ortalarında “NUMEC’’le ilgili soruşturmalar yapıldıysa da üzeri örtüldü. Senatörler Stuart Symington ve John Glenn soruşturmaların derinleştirilmemesine tepki olarak 1961 tarihli “ABD Dış Yardım Yasası”nda bazı değişikliler yapılmasına ön ayak oldular. Symington ve Glenn Değişiklikleri “Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması’nı (NPT)” imzalamayan ülkelerin ABD’nin dış yardımlarından yararlanmasına yasak getiriyor. Ne ki “NPT”yi imzalamayan ülkeler arasında yer alan İsrail “Symington ve Gleen Değişiklikleri”nin yürürlüğe girmesinden bugünlere kadar İsrail ABD’den çeyrek trilyon Dolar yardım alacaktı.
ABD’nin İsrail’in nükleer silahlara sahip olduğu konusundaki sessizliğinin sebebi İsrail’e kayıtsız şartsız askerî, malî ve diplomatik desteği sürdürmek. Amerika’daki “İsrail Lobisi”nin misyonlarından birisiyse ABD Kongresi’nin bu sessizliği bozmasını engellemek. O kadar ki İsrail’in nükleer cephaneliğinden söz etmek ABD’de neredeyse “siyasî tabu” haline getirildi.
Bu hikâyenin geçmişinde 1969’da ABD Başkan Richard Nixon ve İsrail Başbakanı Golda Meir arasında yapılan bir gizli anlaşma yer alıyor. Bu anlaşmaya göre İsrail nükleer silahlarını test etmeyecek, bu silahlara sahip olduğunu ilân etmeyecek, bu silahları kullanmakla tehdit etmeyecekti. Bunun karşılığında ABD ise İsrail’i “NPT”yi imzalaması için baskı yapmayacaktı.
İsrail her Başkanlık seçiminden sonra Beyaz Saray’a heyet göndererek bu gizli anlaşmanın devam edeceğine dair yeni Başkana bir mektup imzalatıyor. Cumhuriyetçi veya Demokrat fark etmiyor, Nixon’dan sonra gelen tüm Amerikan başkanları bu mektupları imzalamışlar.
İsrail’in nükleer sırları o kadar açık hale geldi ki İsrail’li Bakanlardan Gazze’ye nükleer bomba atılmasını önerenler bile oldu. İsrail’in üzerine şal örten ABD ise, nükleer silah üretmeye çalıştığı iddiasıyla İran’ı yaptırımlara maruz bıraktı. Bu çifte standart ABD’de bile eleştiriliyor.
Ford, Carter ve Reagan yönetimleri sırasında “ABD Nükleer Düzenleme Komisyonu”nda Komisyon üyesi olarak görev yapan Victor Gilinsky ile “Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Politikası Eğitim Merkezi”nin yönetici Direktörü Henry Sokolski Şubat 2021’de “Foreign Policy” dergisinde bir makale yayınladılar. Makalenin başlığı “Biden İsrail’in Nükleer Silahları Konusunda ABD’nin İkiyüzlülüğüne Son Vermeli” şeklindeydi.
ABD Başkanları on yıllardır bölgede nükleer silahların yayılmasının önlenmesi için çaba sarf etmelerine rağmen İsrail’in nükleer cephaneliği hakkında konuşmama sözü vermişlerdi. Yazarlara göre Washington’un bu çifte standardı sona erdirmesinin zamanı gelmişti.
Peter Beinart’ın Ağustos 2021’deki “New York Times”daki bir yazısının başlığı, “ABD, İsrail’in nükleer silahları hakkında gerçeği söylemeye başlamalı” şeklindeydi. Şubat 2024’te William Burr, Richard Lawless ve Henry Sokolski imzalı “Washington Post” makalesinin başlığıysa “ABD neden İsrail’in nükleer silahları hakkında tüm gerçekleri anlatmaya başlamalı?” idi.
Amerikalı birçok siyaset bilimci ve nükleer bilimciye göre İsrail’in nükleer silahlarının üzerine şal örtülmesi ABD’nin nükleer silahların yayılmamasına ilişkin küresel politikasına zarar veriyor. Peter Beinart ise bu ikiyüzlü politikanın ABD’nin “kurallara dayalı uluslararası düzeni” savunma söyleminin inandırıcılığını da ortadan kaldırdığına dikkat çekiyordu.
Yazar: Abdullah Muradoğlu