Son dakika

ABD İngiltere Orta Doğu

Çatışmadan ziyade anlamın belirginleştirilmesi

İngiltere başbakanı Keir Starmer, iktidardaki İngiliz İşçi Partisi milletvekillerinden Zarah Sultana’nın “İngiltere İsrail’e silah satışlarını askıya alıp ahlâkî ve yasal olarak doğru olanı yapacak mı” şeklindeki sorusuna hayır cevabını verdi. Soru ve cevap 7 Ekim’in yıl dönümünde İngiltere parlamentosunun Filistin meselesine yaklaşımını göstermesi açısından önemlidir. İngiltere Başbakanı Keir Starmer’in cevabı şaşırtıcı değil. Çünkü İngiltere hem son bir yıllık dönemde hem de 1917’den itibaren yüzyıllık zamanda İsrail’i ortaya çıkaran asıl kaynaktı. Fakat bu kaynak özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra geri planda kaldı. Bu durum ABD için de geçerlidir. ABD, krizlerin yoğunlaştığı zamanlarda doğrudan müdahale etmekten çekinmediği için İsrail’i destekleme bakımından öne çıkmakta bir sakınca görmemişti. İngiltere İsrail’e biraz daha çekingen davrandı. Bu sebeple İngiltere’nin 7 Ekim’den sonra saldırganlığın bütün sonuçlarına rağmen İsrail’i desteklemesi özellikle İngiliz muhiplerini zor duruma soktu.

İngiliz muhipleri, bir yıllık zamanda geleneksel izah şekilleri çöktüğü için İngiltere ve ABD’nin soykırım suçuna bilerek ve isteyerek dâhil olmasını açıklayamadılar. Onlara göre Yahudilerin her şeye gücü yetiyordu. Belirli güç merkezleri İngiltere ve ABD’yi teslim almış, küresel siyaseti istedikleri gibi yönlendiriyordu. Bu tarz akıl yürütmenin doğal sonucu olarak bu tekele odaklandılar. Dünyanın herhangi bir yerinde ve elbette İslam coğrafyasında İngiltere-ABD-İsrail üçlüsünün sebep olduğu bir sorunu çözmek için bakışlar hemen Londra ve Washington’a yöneliyordu. Avrupamerkezcilik kavramı tam da İngiliz muhiplerinin düşünme biçimini ifade eder.

7 Ekim’den sonra Sinvar’ın mücahitleri zaten sallantıda olan Anglosakson merkezli sistemi temelinden sarstı. Bunun bir yıkıntıya sebep olup olamadığını zaman gösterecek. Muhtemelen Yahya Sinvar ve mücahitleri Anglosakson sisteminin, Filistin’de var olduğu şekliyle devam edemeyeceğini gördü. Çünkü onlar nihaî olarak işgal altındaki bölgeleri de yerleşimci kolonyalistlere açarak Filistinlileri tamamıyla mülksüzleştirip yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan sürmek istiyordu. Bu durum Mescid-i Aksa için de geçerliydi. Tarafları bu şekilde konumlandırdığım için bir yıl boyunca İngiltere ve ABD’nin savaştaki yerine dikkat çekmeye çalıştım. Bu çerçevede Avrupa ve Batı kavramlarının da sorgulanması gerektiğini ifade etmeye çalıştım. Fakat Türkiye’de İngiltere ve ABD merkezli dünya anlayışının derin köklerinin ortaya çıktığını zannetmiyorum. Onları açığa çıkarmak da kolay olmayacak. Ne yazık ki süreci mücadelenin şiddeti belirleyecek.

Filistinliler vatan savunmasının çok büyük bir örneğini sergiliyor. Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan millî mücadele döneminden hareketle Hamas için kuva-yı milliye kavramını kullandı. Kuva-yı milliye kavramının sıradan bir benzetme olmadığını ifade etmek zorundayım. Hamas özelinden hareketle bu tanımın derin bir fikri ortaya çıkardığı da çok açık. Belki bunun da bir sonucu olarak İngiltere-ABD-İsrail saldırganlığı Filistin’e yönelik küresel desteği daha da pekiştirdi. Buradan geriye dönüş mümkün değil. Artık hadiseler neredeyse bütün dünyayı 7 Ekim’den itibaren başka bir yere taşıdı. Geleneksel düşünme biçimleri temelinden sarsıldı. Anglsokasonlarla Kıta Avrupa’sı arasındaki çatlak da giderek büyüyor. Asıl olarak “Çağdaş İngiliz-Yahudi Küresel Medeniyeti”nin bütün dünyayı tehdit ettiğini gördük. Fakat İngiliz muhiplerinin kendilerini nerede konumlandıracağı sorusuna anlaşılır bir cevap veremediğimiz de ortadadır.

Muhafazakârlık kavramı iç içe geçmişliği beraberinde getiriyor. Muhafazakârlık bağlamında siyasal bir kavram olarak “birlik”, çerçevesi iyi çizilmiş ve unsurları açıkça belirtilmiş bir düşünme biçimine karşılık gelmiyor. Bu sebeple kavramın kendisi doğru bir yöne işaret etmiyor. Yerli ve millî kavramının değerden düşürülmesini de muhafazakârlık bağlamında düşünebiliriz. Bu çerçevede fikrî çatışmadan ziyade anlamın belirginleştirilmesi üzerinde durduğumu ifade etmek isterim. Geçmişte belirsizlik ve muğlaklık muhafazakâr alanda yönlendirmelere açık bir zihniyet dünyasının inşa edilmesine imkân vermişti. Yeni kuşakların anlamın belirginleştirilmesine ihtiyaç duyduğunu söyleyebilirim. Bu, yeni bir tartışma zemini anlamına gelecektir. Ayrışma da bu zeminde olabilir.

Yeni kuşakların bakışlarını coğrafyamıza çevirmesi kaçınılmaz bir sonuçtur.

Yazar: Selçuk Türkyılmaz

Konuya göre haberler