Son dakika

ABD İsrail Filistin Hamas

Hamas bir fikirdir derken afakî bir tutum takınmıyoruz

Almanya’da Yeşillerin geleneksel sol kimliğinden uzaklaşarak ABD’nin emperyalist politikalarını desteklemesi çoğu kimse için hayreti mucip bir durumdur. Alman solu çok güçlü bir tarihî mirasa sahip olduğu için çoğu kimsenin bugünkü hadiselere şaşırması gayet tabiîdir. Özellikle 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında bu gelenek içinde oldukça itibarlı teorisyenler yetişmişti. Fakat bugün Almanya’da görülen umumî gerileme Yeşillerde de gözlemleniyor. Yeşiller, 20. yüzyılda Almanya’nın İngiltere ve ABD karşısında aldığı mağlubiyetlerin olumsuz sonuçlarını bütün yönleriyle üzerinde taşıyor. Almanya’nın İsrail’e desteğini doğrudan bu mağlubiyetin sonucu ile ilişkilendirmediğimi özellikle belirtmek isterim. Bu sebeple İsrail’in soykırım suçlarına dâhil olan Almanya’yı farklı bağlamlarda değerlendirebiliriz. Çünkü Anglosaksonların Filistin’de bir Yahudi kolonisi kurma fikri, geleneksel Avrupa solunun sınıf temelli analizlerinin oldukça dışındadır.

Alman yeşilleri için ifade ettiğimiz olumsuz neticeler Türk solu için de geçerlidir. Ne yazık ki Türk solu, çeviri yayınların olumsuz sonuçları gibi daha ciddî meselelerle boğuşmak zorunda. Almanlar, İsrail’i desteklerken sınıf temelli yaklaşımların dışına çıktıklarının farkında. Netanyahu, Filistin’i medenîleştirme fikrini ortaya attığında Almanlar da dâhil özellikle Avrupalılar ve ABD’liler ne demek istenildiğini gayet iyi biliyorlardı. Çünkü emperyalizm batı Avrupa devletlerinin ve milletlerinin en önemli mirasıdır. Zaten sınıf temelli analizler de bu güçlü mirasın içinde doğmuştu. Sınıf temelli analizleri ve kavramları geliştirerek kolonyalist karşılaşmaların ortaya çıkardığı sorunları çözmek belki bir yere kadar mümkün olabildi fakat Alman solunun bugünkü tutumu sınıf çatışmasıyla milletler arası mücadelenin birbirinden farklı şeyler olduğunu göstermeye yetiyor.

Siyonizmin ırkçı bir ideoloji olması sıradan bir hadise değildir. Bu ideolojinin Avrupa Marksizm’i ile ne kadar çeliştiği sorusunun cevabı da mühim fakat en azından Siyonistler açısından çok büyük sorun oluşmadığını söyleyebiliriz. Siyonist Yahudi solu İngilizler tarafından kurulun Filistin’deki Yahudi kolonisinde komünist projeleri hayata geçirirken hiç de çelişki yaşamamışlardı. Hatta toprakla sahici ilişkiler kurmak için Sovyet modelini hararetle tatbik etmişlerdi. Bunun en önemli gerekçelerinden biri de Yahudilerin çiftçilik tecrübesinin sınırlı olmasıydı. Buna karşın Siyonistler göç ettikleri bu yeni İngiliz kolonisinde toprağı işlemek zorundaydılar. Toprak işçiliği konusunda özel yasa çıkarmalarının sebebi de buydu. Yahudi yerleşimciler toprakta Filistinlileri çalıştırmayacaklardı. Siyonist Yahudi solu da İsrail’in bir İngiliz kolonisi olarak ortaya çıkmasının sınıf temelli yaklaşımlarla doğrudan bir alakasının olmadığını biliyordu. Onun için müthiş bir açlıkla yeni toprakları istimlak ettiler. Bu, sömürü kavramıyla anlaşılamayacak bir saldırganlığa işaret eder. En azından kapitalizmi farklı açılardan yeniden yorumlamak gerektiğini söyleyebilirim.

Filistinliler İslam coğrafyasının tam merkezinde olmanın yanı sıra jeopolitik değeri çok yüksek bir toprak parçası üzerinde yaşıyordu. Anti-Siyonist tarihçi Ilan Pappe de Filistinlilerin muazzam direnişini selamlarken Filistin’e İngiltere, ABD ve şimdi de büyük şirketlerin göz koyduğu düşüncesinden hareket ediyor. Bu bakış, elbette, Siyonizm’i ve Siyonistleri bir aracı ve vekil güç konumuna indirgiyor. Hemen anlaşılacağı gibi İsrail gerçeği ne sınıf temelli bir yaklaşımla izah edilebilir ne de ortada din temelli bir ayrışma vardır. Zaten Filistinli mücahitlerin de bu durumun farkında olduklarını canlı olarak görüyoruz. Onlar belki de bu ağır dönemin sonucunda Filistinli kimliği ile komşularından ayrışacaklardır.

Filistinlilerin topyekûn mücadelesinin tarihî değişimlerin yaşandığı bir dönemde çok farklı yorumlara kapı araladığını görebilmeliyiz. Bir millet yediden yetmişe topluca şehit düşerek varlık mücadelesi veriyor. Bu mücadeleyi daha da dramatik hâle getirerek anlamanın mümkün olmayacağı çok açık. Türkiye gibi çok az sayıda devletin Filistin’i desteklediğini de görüyoruz. Bu açıdan kimi muhafazakâr grupların yersiz suçlamalarını farklı bağlamlarda değerlendirmek gerekiyor. Fakat devletlerin geri planda kaldığı bir dönemde Hamas gibi bir yapının öne çıkması, üzerinde durulması gerekli bir hadisedir. Dikkat edilirse artık kimse Hamas’ın meşruiyetini sorgulayamıyor.

Hamas’ın bir fikir olduğunu söylerken afakî bir tutum takındığımız zannedilmesin.

Yazar: Selçuk Türkyılmaz

Konuya göre haberler