Bir Amerikan dizisinde şahit olmuştum: Kadın, çocuğunun 18’inci doğum günü töreninde kocasına çocuğun babasının o olmadığını itiraf ediyordu. Bu sahneyi seyredenlerin epey bir kısmının, kadının ne kadar iffetsiz olduğunu, guguk kuşu misali adama çocuğu 18 yıl boyunca nasıl büyüttür-düğünü değil de, kadının ne kadar dürüst olduğunu, Batılıların bir yalanı “uzun süre” muhafaza edemediklerini, yalanla yaşayamadıklarını, er ya da geç itiraf ettiklerini, birbirlerine karşı çok açık, çok dürüst olduklarını, dobra dobra özür dilediklerini düşündüklerine ve hatta hayran kaldıklarına eminim.
Batılılar bu konuda gerçekten mahirler. Her türlü insanlık dışı eylemi yaparlar, yapanları teşvik ederler, uzaktan keyifle izlerler; iş işten geçtikten, işlem tamamlandıktan sonra ellerini yıkar, “içtenlikle” özür diler ve kenara çekilirler.
1995 yılında, Sırplardan kaçan on binlerce Boşnak, Birleşmiş Milletler’in “güvenli bölge” ilan ettiği Srebrenitsa’ya sığındılar. Miladiç ve Karadziç komutasındaki Sırp teröristler, Hollandalı “barış gücü” askerlerinin gözü önünde, hatta onların da desteğiyle, 11 Temmuz’da soykırım yapmaya başladılar. Sadece birkaç gün içinde sayısı bugün dahi tam olarak bilinmeyen, 10-12 bin civarında olduğu tahmin edilen Müslüman Boşnak’ı katlettiler.
1995 yılında Srebrenitsa, tıpkı Gorajde ve Jepa şehirleri gibi, Bosna Sırpları ile Sırbistan arasında kalan Müslüman adacıklardı ve Bosna savaşındaki barışın önündeki engeller olarak görülüyorlardı. Barış masasının kurulabilmesi için bu adacıkların Müslümanlardan arındırılması gerektiğini sadece Sırp teröristler değil, batılılar da itiraf ediyorlardı. Birleşmiş Milletler, müdahale edip savaşı sonlandırmak için Sırpların işlerini bitirmesini bekliyordu. Nihayet Srebrenitsa da temizlenince Batı müdahalesi gelmişti.
Sonrası malum: Srebrenitsa’ya anıtlar dikildi, 2007 yılında Lahey yaşananları “soykırım” olarak tanımladı. Davalardan sadece 4 müebbet çıktı. Hollanda soykırımdaki sorumluluğunu kabul etti; özür ancak 2022’de gelebildi. Sırbistan 2013’de “soykırım” ifadesini kullanmadan özür diledi. En son, bu yılın 23 Mayıs’ında Birleşmiş Milletler 11 Temmuz’u Srebrenitsa Soykırımını Anma Günü ilan etti.
Srebrenitsa soykırımından sorumlu olanlar büyük bir “içtenlikle” ve “hayranlık uyandıracak derecede” özür dilerken, dün, 29’uncu yılındaki anma törenlerinde, yeni bulunan 14 ceset Potoçari mezarlığına defnedildi.
Gazze’de, senaryosu birebir aynı olan bir filmi, diziyi, bir trajediyi izliyoruz. Gazze soykırımında şu ana kadar 40 binden fazla insan öldü. İsrail ve adına hareket ettiği Batılı devletler hedeflerine ulaşınca soykırım sona erecek. Sonra anıtlar, anma günleri, faydası olmayan kararlar, düzmece mahkemeler, timsah gözyaşları, yardım kumpanyaları, itiraflar, özürler gelecek. Bugün soykırımı tepkisiz izleyenler, İsrail’in sırtını sıvazlayanlar, soykırıma her türlü desteği verenler, yarın karşımıza çıkıp bin bir özürle kendilerini aklamaya, kanlı ellerini temizlemeye çalışacaklar. En iyi “barış” nutuklarını yine onlar atacak; insan hakları, hak, hukuk, adalet konusunda yine en duyarlı onlar olacak.
Batının bu soykırımcı ve pişkin, ikiyüzlü karakterini sürekli hatırlamak, hatırlatmak gerekiyor. Yahudi soykırımını sadece Hitler’in değil bütün Avrupa’nın yaptığını, İkinci Dünya Savaşı’nda 80 milyon insanın öldüğünü, tecavüzleri, etnik arındırma girişimlerini, ırkçılığı, Bosna’yı, Srebrenitsa’yı, Filistin’i, Afrika’daki, Asya’daki soykırımları, Kızılderili soykırımını tekrar tekrar anlatmamız, hatta ders kitaplarımıza koymamız gerekiyor.
Bosna’da, özellikle de Srebrenitsa’da her köşede rastladığımız “Unutma!” uyarısının derin bir anlamı var. Unutmayın, zira unutursanız ölürsünüz.
Yazar: Aydın Ünal