Son dakika

ABD Avrupa İngiltere

Onlar, köleci olduklarını kabul ediyor ama bizdekilere göre hepimiz suçluyuz

Geçen ay The Guardian gazetesi, kurucu ortaklarının 19. yüzyılın başlarında kölelik sistemine doğrudan dâhil olduklarını ve Amerika’da Afrika kökenlileri köle olarak çalıştırdıklarını itiraf etti. The Guardian gazetesi, kurucu ortaklarının Afrikalı köleleri çalıştırmak suretiyle haksız kazanç elde ettikleri gerekçesi ile onların soyundan gelen topluluklardan özür dileyeceklerini ve 10 milyon Sterlinden fazla bir para ödeyeceklerini ilan etti. Haber çok önemliydi ve kabul edilen anlatım biçimlerini sarsacak güçteydi. Bu sebeple Türkiye’de de yankı bulması gerekiyordu. Nitekim birtakım yayın kuruluşları bu hadiseyi haberleştirdi. Konunun önemi ortadaydı ve köşe yazarlarının da gayet tabiî olarak gelişmelere ilgi duyması gerekirdi.

Bu önemli haberden sonra aynı gazetede İngiliz kraliyet ailesinin ve İngiltere’nin, kölelik sistemiyle ilişkisi üzerinde de duruldu. Bilindiği gibi İngiltere’nin 1807’den itibaren kölelik karşıtı tutum takınan bir ülke olduğu yönünde çok güçlü bir algı vardır. The Guardian’da Brooke Newman imzasıyla yayımlanan yazıda, İngilizlerin, kendilerini kölelik karşıtı bir ulus olarak sunmaya özen gösterdiği ifade edildi. Fakat yazar bunun en azından Amerikan istisnaîliği propagandası kadar yanıltıcı olduğu üzerinde durmuş. Brooke Newman, kraliyet ailesinin ve İngiltere’nin kölelikle ilişkisini dile getirdikten sonra Atlantik köleliğinin hikâyesinin aynı zamanda Amerika’nın ve İngiltere’nin hikâyesi olduğunu da belirtmiş. Kısa fakat önemli bir yazı.

The Guardian’da yayımlanan ilgili haber ve yorum yazılarından konunun Türkiye’de hangi bakış açısıyla ele alınacağı merak konusuydu. Türkiye’de Avrupa ve ABD tarihi, bir sistem olarak kolonyalizmden ve kölelikten bağımsız olarak anlatılır. Bu anlatımın büyük bir hayranlık uyandırdığını da bilmeyen yoktur. Hatta başta muhafazakâr liberaller olmak üzere farklı geleneklere yaslanan aydınların ekseriyeti, Avrupa’nın ve ABD’nin istisnailiğine gönülden iman eder ve bu inançla Avrupa dışında kalan dünyanın geriliğini eleştiri konusu yapmaktan haz duyar. İngiltere’nin en saygın gazetelerinden birinin ilgili haber ve yorumları bu aydınları da ilgilendirmeliydi. Üstelik The Guardian’da kölelik tarihine yalnızca kurucu gazetenin ortaklarının dâhil olmadıkları açıkça belirtilmiş; kölelerin hikâyesinin aynı zamanda İngiliz kraliyet ailesinin, İngiltere’nin ve ABD’nin hikâyesi olduğu da ifade edilmiş. Dolayısıyla konuyla ilgilenenlerin antikolonyalist ve antiemperyalist suçlamasına muhatap olma riski de yoktu. Buna rağmen The Guardian’ın önemli haberini köşesine taşıyan bazı yazarlar, Afrika kökenlilerin Atlantik hikâyesini kölelik müessesinin genel tarihi ile ilişkilendirerek “herkes suçlu, biz kendi tarihimizle yüzleşelim” gibi bir yorumda bulunmayı tercih etti. Elbette bunda da Karar gazetesi başı çekti. Peki, bu yönde bir yorum iflah olmaz bir hamakatın neticesi midir yoksa “efendilik, şarkiyatçılık, kölelik” başlığını daha geniş bir anlamda mı ele almak gerekir? Bu soru cevapsız kalmamalıdır.

Yazar adı vermekten kaçındığımı söyleyemem. The Guardian gibi köklü bir gazete, Afrika kökenli kölelerin Atlantik hikâyesi üzerinde durduğunda modern Avrupa ve ABD tarihinin ayrılmaz bir parçası olarak kolonyalizm sistemini gündeme getirdiğinin muhakkak farkındadır. Bu, geçen yüzyılda geçerli olan kovboy filmleri ile tarih yazma kolaycılığının artık gerilerde kaldığını gösterir. Kuşkusuz dünya değişiyor. Bugün özellikle Afrika ülkeleri Fransa gibi kolonyalist devletlerin etkilerini kendi topraklarında kırmaya hatta Fransızları ülkelerinden çıkarmaya başladı. Asya ülkeleri de kolonyalizm sonrasının şartlarını kendi lehlerine çevirmekte epeyce mesafe kat ettiler. Akdeniz’i kuşatan İslam ülkelerindeki hareketlilikler de değişimin boyutlarına işaret etmektedir. Batı Avrupa ülkelerinin kendi aralarındaki rekabet de ciddî boyutlara ulaştı. Afrika kökenli köleler modern Avrupa ve ABD tarihinin sadece bir unsuru idi. Bütün bir Avrupa tarihinin yeni bir bakış açısı ile yazılacağını, bu çerçevede özellikle Anglosaksonların modern dönem tarihi üzerindeki perdenin kalkacağını söylemekle kehanette bulunmuş olmayacağız. Fakat görüldüğü gibi Türkiye’de birtakım çevreler başlangıç aşamasındaki gelişmeleri dahi, en iyi ihtimalle, anlamaktan uzaktır. Bu, kişisel bir sorun değildir.

Modern Avrupa anlatısının sonuna gelindiği anlaşılıyor. Muhtemelen, varlıklarını anlamlı hâle getiren anlatının çökmekte olduğunu kabul etmek istemiyorlar.

Yazar: Selçuk Türkyılmaz

Konuya göre haberler