Son dakika

Akıldışı dünyânın aklı

Modern dünyânın kategorileri insana çok defâ hatâ yaptırıyor. Soyut kategoriler, tipler, kavram setleri ortaya koymak düşünme faaliyetinin olmaza olmaz zarûretleridir. Buna diyecek bir şey olamaz. Ama bunların nasıl işletildiğidir asıl mesele. Eğer analitik akıl yürütmeler bu setleri siyah-beyaz ayırımına tâbi tutarsa sorun başlıyor demektir. Modern dünyâda baskın olan da budur. Daha evvel çeşitli vesilelerle ifâde etmeye gayret ettiğim üzere, başka metodlar da mevcuttur. Diyalektik metod bunun başında gelir. Analitik metodun tersine diyalektik metod, kavramsal setleri ortaya koymakla yetinmez; onların etkileşimlerinden doğan daha bileşik (amalgam) durumlara bakar.

Modern dünyâ, kadim dünyâlar ile arasına sağlam bir sınır çekmek, târihsel bir kopuş sağlamak adına bâzı kavram setlerini ileri sürer. Buna göre meselâ kadim dünyâlar akıldışı olarak nitelendirilen fikir ve inançlara sâhiptir. Modern dünyâyı ise akıl yönetir. Yâni akıldışı olan ile akılcı olan arasına sızdırmazlık koyar. Max Weber’in zihniyet örüntüleri arasında yapmış olduğu ayırımlar buna esaslı bir numûne teşkil eder. Weber, modern dünyânın bürokratik temelde yasal-akılcı yapıları ortaya çıkardığını ileri sürmüştür. Buna göre, kadim dünyâyı şekillendiren geleneksel ve karizmatik otorite (herrscahaft) ilişkileri sarsılmış, tesirini kaybetmiştir. Sosyoloji derslerinde uzun uzun Weber’in ideal tipleri (idealtypus) öğretilir. Lâkin yine Weber’in sosyologları ikâz ettiği başka bir husûsa değinilmez. Weber bu idealtipleri ortaya koymakla kalmamış, sosyologları bunların hayâtta saf karşılıklarının olmayacağı husûsunda dikkatli olmaya sevk etmiştir. Doğrusu da budur.

Modern ekonomik dünyâların akılcı kararlar alan ve tercihlerde bulunan idealtipi Homo Economicus(Ekonomik İnsan); siyâsal dünyâların ideal tipi ise Zoon Politicon (Siyâsal İnsan)dır. Bunları nihâyetinde çıkar maksimizasyonun idâre ettiği varsayılır. Ekonomik İnsan kârını maksimize etmek, Siyâsal İnsan ise bundan en fazla payı almak için eylemelerde bulunur. Akılcı kategorilerdir bunlar. Hayâttaki karşılıklarının saf olduğu varsayılır. Hâlbuki Weber kapitalizm ile Protestan Etik; bir bakıma onun muarrızı olan Sombart ise Yahudilik ile kapitalizm arasında derin ilişkilerin işlediğini ortaya koymuşlardır. Bugün, doğru veyâ yanlış, ezoterik inançlar ile ekonomi dünyâsının arasındaki ilişkilerden bahsedenler mevcuttur. Ekonomiye saf akılcı ekonomik kanunlar istikâmet vermiyor, kültürel sâikler duygular, inançlar da işin içinde. Benzer olarak siyâset de bundan nasibini alıyor. Mahdut zaman kesitleri, yâni istikrar olarak olarak târif ettiğimiz zamanlar hâricinde, yâni modern târihlerin kâhir ekseriyetini oluşturan krizli zamanlarda, siyâseti yoğunlukla öngörülmesi ve kontrol edilmesi zor olan duygular vb şekillendiriyor.

Modern dünyânın akılcılık olarak önümüze koyduğu kavram aslında akıldışı olan bâzı ilişkilerin akla uyumlulaştırılmasıdır. Modern ekonominin târiflerinde kıt kaynaklar ile sonsuz ihtiyaçlar arasındaki dengesizliklerin giderilmesinden bahsedilir. Hâlbuki durum tersinedir. Kapitalizm, birinci derecede arz eksikliğiyle değil, ezeli bir talep eksikliğiyle mâlûldür. Çünkü kârın maksimizasyonu talebin ezilmesine bağlıdır. Kapitaizm mal ve hizmetlerin değişim değerine sokulduğu bir üretim fetişizmiyle, daha baştan akıldışıdır. (Fetiş pek de aklî değildir, değil mi?). Dahası var: Kapitalizm, tüketim dünyâsında da tâkip edilebileceği üzere, eğer talebi sun’i bir şekilde arttırırsa, üretkenliğini kaybediyor. Tüketen toplumların dirimselliği ortadan kalkıyor.(İbn-i Hâldun buna asırlar evvel işâret etmişti). Hâsılı kapitalizm arz ve talep arasında iki yakası biraraya gelmeyen, gelmesi de mümkün olmayan bir akıldışılıklar silsilesi olarak tezâhür ediyor. Ekonomi ve İşletme derslerinde okutulan akılcılık iddialı tezlerin dayandığı akıldışılık tam da budur. Bu akıldışılaşma süreçlerinde ortaya çıkan derin yabancılaşmalar, insâni boyut kayıpları da burada yaşanıyor.

Bugünlerde reelpolitik değerlendirmeler baskın bir nitelik kazanmış durumda. Doğrusu reelpolitik, yâni çıkar temelli siyâset tahlilleri idrâk ettiğimiz dünyâ için bir lükstür. Ekonominin aklını kaybettiği yerde siyâsal akıl da ayakta kalmaz. Bugün devletler reelpolitik temelli çıkar tâkibi yapıyor görünse de işin aslının öyle olmadığı kanaâtindeyim. Reelpolitik, ahlâken ne kadar karşı olsak da, özünde ciddî bir kavramdır. Soru şu: Macron veyâ Scholz reelpolitik tâkip edecek evsafta liderler midir? Artık bunamanın eşiğinde dolaştığı her hâlinden belli olan Biden mıdır reelpolitik’in parlayan yıldızı? Çin lideri karşısında kem küm eden Trudeua mudur aranan isim? II.Umûmî Harp esnâsında çılgınlığın son sınırlarını zorlayan Hitler, Mussolini karşısında, evet bir De Gaulle, bir Roosevelt’den bahsedebiliyorduk. Bugün akıldışılık çok daha geniş bir spektrumda işliyor..

Akılcılık aslında akıldışı pek çok şeyin akılcılaştırılmasından ibârettir dedik. Anlaşılan modern dünyâ bunun işlemesine bir yere kadar izin veriyor.

Yazar: Süleyman Seyfi Öğün