Son dakika

O forumun konuşulmayan saklı gündemi

Hafta sonu Antalya’daydım. Türk hariciyesinin düzenlediği Antalya Diplomasi Forumu’nda (ADF). Bölgesel ve küresel gelişmeler forumun önemini artırıyordu. Başından sonuna izledim. Çok kalabalıktı. Çok yoğundu.

Birçok devlet başkanı ve dışişleri bakanı toplantıya katılmıştı (Türk iç siyasetinde yaşanan gelişmeler AB’yi forumdan uzak tutmuş olmalı.) En çok rağbet gören yabancı konuklar Suriye Cumhurbaşkanı Ahmet Şara ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’du. Forumun demeçlere yansıyan, açık, bir de konuşulmayan, perde arkası gündemi vardı. Kamuoyuna yansımayan başlıklara odaklandım. Notlarımı aktaracağım.

SURİYE’DE HASSAS DENGE

Suriye konusu malum. Ülke bir yandan İsrail tehdidiyle boğuşuyor. Bir yandan da toprak bütünlüğünü sağlamaya, uluslararası yaptırımları kaldırmaya, ekonomik olarak toparlanmaya çalışıyor. Şara yönetimi bu süreçte hassas davranıyor. Türkiye’nin desteği açık. Ama Körfez ülkelerinin de desteğini sağlamaya çalışıyor. Bu çok bilinmeyenli denklemde hedef tüm aktörleri (Körfez ülkeleri, Mısır, Suriye’nin komşuları ve Batı ülkeleri) oyunda tutmak. Aktörlerin oyun bozucu pozisyon almasını önlemek. Çünkü ülke kırılgan. Katar da Suriye’ye destek veriyor. Ancak ülkenin ihtiyacı çok. Cumhurbaşkanı Erdoğan-Şara görüşmesine Enerji Bakanı Alparslan Bayraktar’ın katılımı elektirik gibi temel ve acil ihtiyaçları vurgulaması bakımından önemliydi. Ülkenin yeniden inşa edilmesi gerekiyor. Bir kaynağım dedi ki “Bölge ülkeleri elini taşın altına koymaya çekiniyor.”

ALİYEV-ŞARA BULUŞMASI NE ANLAMA GELİYOR?

Şara ve heyeti bu şartlar altında ADF’ye geldi. Basından uzak durmaya çalıştılar. Dışişleri Bakanı Şeybani bir oturumda konuşacaktı, sonra vazgeçti. Ama forum kapsamında önemli ikili görüşmeler yaptılar. Benim en çok dikkatimi çeken Aliyev-Şara görüşmesi oldu.

Malum, Türkiye ve İsrail, Suriye’de askeri gerilim yaşıyor. ABD Başkanı Trump, Netanyahu’ya “Makul ol” derken arka planda iki ülke askeri unsurlarının karşı karşıya gelmemesi için çatışmasızlık mekanizması kurulması kararı alınmıştı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev tam da bu sırada devreye girdi. Türk ve İsrailli askeri heyetler Bakü’de bir araya geldi. Aliyev “Türkiye ile müttefikiz, İsrail de bizim dost ülkemiz” demişti.

İsrail’in Suriye’ye dönük saldırılarını durdurması, Suriye ile ilgili kaygıları varsa bunu Şam’la konuşması gerekiyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İsrail’e Suriye ile ilgili kesin sınırlar çizdiği açıklamasında önemli bir ifade kullanmıştı. “(Şam) Eğer İsrail’le belli bir anlaşmaya varmak istiyorsa, bu onların bileceği iş” demişti. Aliyev-Şara görüşmesini bu yüzden önemsedim.

DEAŞ’A KARŞI MEKANİZMA KURULUYOR

Suriye’nin istikrarını güçlendirecek, İsrail’in de ülkeye müdahalesini önleyecek önemli bir mekanizma kuruluyor. Adı “Ortak Operasyon Merkezi”. Dışişleri Bakanı Fidan yakında hayata geçeceğini açıkladı. Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz “Yeni bir bölgesel düzen değil, ancak en azından Suriye'nin kapasite oluşturmasına yardım etmeye çalışıyoruz” dedi. Bir diğer deyişle Türkiye, Irak, Suriye, Lübnan ve Ürdün DEAŞ’a karşı bölgesel koalisyon kuruyor. Bu merkezin, Suriye’nin talebi üzerine Suriye’deki terör unsurlarına karşı istihbarat paylaşımında bulunacağını biliyoruz. Peki, paydaş ülkelere başka hangi sorumluluklar düşecek? Bu beş ülke Suriye topraklarında ortak operasyon mu yapacak? Bu konuda bir açıklama yapılmadı. Bakan Fidan’ın basın toplantısında söz alabilseydim, soracaktım.

GAZZE’Yİ KİM KONTROL EDECEK: ÇİN VE RUSYA DA İMZALADI

ADF’nin en sıcak gündemlerinden biri Gazze’ydi. Malum, İsrail Gazze’de yeni bir saldırı dalgasına başlıyor. ABD Başkanı Trump’ın “gönüllü sürgün” teklifi masada duruyor. Bir ateşkes olacaksa, Gazze’yi kimin kontrol edeceği önem taşıyor. Trump’ın planı bu bağlamda belirsiz. ADF’de İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Ligi Temas Grubu’nun toplantısı yapıldı. Toplantıdan sonra ortak bildiriye imza atıldı. İmzacı ülkeler arasında Çin ve Rusya da yer aldı. Bu önemlidir. Bildiride Gazze’de sürgün planına karşı çıkıldı, Gazze’nin Filistin Yönetimi’nin kontrolü altına girmesi çağrısı yapıldı. Bunu, bir ateşkes olması halinde Gazze’yi Hamas mı yoksa farklı bir aktör mü kontrol edecek sorusuna verilen bir yanıt olarak okudum.

RUM KESİMİNİ TANIYAN TÜRK DEVLETLERİ MESELESİ

Atina’dan gelen kışkırtıcı açıklamalar, Kıbrıs Rum Kesimi’nde kurulan Türkiye karşıtı terör örgütü, Afrika’dan Balkanlara kriz noktaları… Anlatılması gereken çok şey var ama yerimiz dar. İzninizle son bir konuya değinerek yazıyı bitirelim.

Geçtiğimiz günlerde ikisi Türk Devletleri Teşkilatı üyesi, üç Türk devleti (Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan) Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni tanıdı. Bu kararı da bölgeye 12 milyar Avro’luk yatırım yapmaya hazırlanan AB’nin talebi üzerine aldılar. AB’nin bu talebi neden yaptığını biliyoruz. Rum Kesimi ve Yunanistan, ellerindeki veto kartı nedeniyle Brüksel’de cüsselerinden büyük bir etkiye sahipler.

Kıbrıs, Türkiye’nin en hassas olduğu konulardan biri. Bu yüzden, haklı olarak kamuoyundan tepkiler geldi. Ankara’da da bu konuda rahatsızlık oluştuğunu tahmin edebiliyorum. Ancak henüz bir açıklama yapılmadı.

Söz konusu kararı alan Türk devletleri, Rus ve Çin baskısından endişe ettikleri için AB ile yakın temas kuruyorlar. Her halde Ruslar Ukrayna cenderesinden çıkarsa, Rus etkisini üzerlerinde çok daha fazla hissedecekleri endişesi taşıyorlar.

Hemen yanıbaşındaki Ukrayna’yı Rus saldırısından koruyamayan AB’nin, uzak coğrafyadaki bir güç mücadelesine girmesi söz konusu olamaz. Bu yüzden ilgili devletler yanlış hesap yapıyorlar. Türk Devletleri Teşkilatı ve Türk dünyası ile ilişkiler Türkiye için stratejiktir. Umalım ki ilgili ülkeler bu hatayı telafi etsin. Çünkü birlikte yürünecek daha çok uzun bir yolumuz var.

Yazar: Yahya Bostan