Suriye’deki PKK/SDG konusunu etkileyen çok katmanlı gelişmeler yaşanıyor. Yaklaşık on gün önce Ankara’nın yeni bir pozisyon almasıyla hareketlilik arttı. Devinimi yüksek bir dip dalga oluştu. ABD ile görüşmelerde artık yeni bir dil kullanılıyor. Ama ortak cümle henüz kurulmadı. Nasıl bir tabloyla karşı karşıyayız, gelişmeler ne yöne evrilecek? Kendi zaviyemden anlatayım.
8 Aralık’ta rejim devrildikten sonra, SMO’nun Suriye’deki terör unsurlarına operasyon yapacağına dönük beklenti yükselmişti. Nitekim ilk etapta Münbiç ve Tel Rıfat hızlı bir şekilde ele geçirildi. Terör örgütü Deyrizor’dan çıkarıldı. Daha sonra sıra Aynularab/Kobani ve güneyine gelecekti. Ancak Ankara’nın tam da o sırada sivil hassasiyeti nedeniyle taktik değiştirdiğini, tek kurşun atmadan PKK’yı devirmeyi önceleyeceğini yazmıştım (MİT İşi: Amaç Tek Kurşun Atmadan PKK’yı Devirmek, 16 Aralık.)
ÖRGÜTÜN ENTEGRASYON PAZARLIĞI
Bunda ABD yönetimi ve Trump ekibiyle yapılan görüşmelerin de etkili olduğunu düşünüyorum. Ankara’nın şartları belliydi: Terör örgütü yönetimi, Suriyeli olsa da olmasa da ülkeyi terk edecek, örgüt silah bırakacak, geri kalanlar Suriye ordusuna katılacaktı. ABD’den bu taleplere yaklaşan mesajlar geldi. Bunun üzerine 5 Ocak’a kadar bekleme kararı alındı. Elbette örgütün zaman kazanmaya çalıştığı gerçeği Amerikalılara anlatılarak. Ama herhalde Ankara, kan dökme heveslisi olmadığını göstermek için burada bir açık kapı bıraktı.
5 Ocak’a gelinirken terör örgütü PKK/SDG’nin kendisine açılan bu kapıyı pazarlık için kullanmaya çalıştığı net bir şekilde görüldü. PKK/SDG, Ankara’nın tüm şartlarını kabul ettiğini söylüyordu. Ama bir nüansla. Suriye’ye katılacaklardı ama statü istiyorlardı. Bu silah bırakmadan Suriye ordusunun parçası haline gelmek, biraz da özerklik demekti. Bunun adını “entegrasyon” koydular. Bir yandan da Avrupa’daki bazı küçük ülkelerden “Asker gönderin, sınırları korusunlar” talebinde bulunmaya başladılar.
UYARICI OPERASYONLAR BAŞLADI
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler’in bir araya gelerek verdiği o fotoğrafın 5 Ocak’tan sonra yaşanacakların işaret fişeği olduğunu yazmıştım (Detaylar için bakınız; Örgütü Kim Şımartıyor? İran mı ABD mi? 27 Aralık). Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ki.. “Elbette biz bunun suhuletle olmasını temenni ederiz. Bu yol tıkanırsa devletimizin kadife eldivene sarılı demir yumruğunu kullanmaktan çekinmeyiz.” (6 Ocak) Dışişleri Bakanı Fidan da şöyle dedi: “PKK/YPG sorunu sürerse çözüm askeri harekattır. Zamana oynuyorlar.” (7 Ocak)
Son on günde TSK’nın Suriye’nin kuzeyinde -henüz süpürme amaçlı değil, örgütü uyarıcı ve terbiye edici- operasyonlara başladığına şahit oluyoruz. TSK müdahalesi yeni bir fazdır. Terör örgütünün Tişrin Barajı çevresinde sivilleri kalkan olarak kullanma girişimi de buna rastlar.
FESİH Mİ ENTEGRASYON MU?
Ankara’nın Suriye’nin kuzeyinde Silahlı Kuvvetler fazına geçmesi ABD’yi endişelendirdi. ABD Dışişleri Bakanı Blinken “Olası bir harekatı engellemek için Türkiye ile yoğun bir şekilde çalışıyoruz. PKK’lıların çıkması zaman alacak” dedi. “PKK’lıların çıkması” vurgusu ABD’nin de Ankara taleplerinin bir kısmını kabullendiğini gösterir.
Daha sonra yardımcısı John Bass’ı Ankara’ya gönderdi. Bass, bazı gazetecilerin katıldığı bir “Zoom basın toplantısı” yapmış. PKK’nın Suriye içindeki durumdan yararlandığına ilişkin Türkiye’de oluşan endişelere ciddi şekilde odaklandıklarını söylemiş. Bazı grup ya da kişilerin (örgütü kastediyor olmalı) Suriye’deki ABD askeri varlığını, komşu ülkelerin (Türkiye’nin) güvenliğini bozacak faaliyetler için avantaj gibi görme eğiliminde olduklarını belirtmiş (Zeynep Gürcanlı, Ekonomim Gazetesi). Yani “Kendimizi kullandırtmayız” demiş.
Bu, ABD’nin PKK/SDG konusunda daha ılımlı, yeni bir dile başvurduğunu gösterir. Ama Ankara ile hâlâ ortak cümle kurulamıyor. Ayrışma terör örgütünün Suriye’ye nasıl bağlanacağına ilişkin sürüyor. Türkiye “örgüt kendini feshetsin” diyor. Washington ise silah bırakmaksızın entegrasyonu savunuyor. ABD Savunma Bakanı Austin demiş ki.. “(PKK’nın) Bir noktada Suriye ordusu ile entegrasyonu sağlanabilir.” John Bass da o toplantıda “asker ya da polis gücü olarak entegre edilebileceğine” işaret etmiş.
ANKARA KENDİ GÖZÜYLE GÖRMEDEN İNANMAZ
Ankara, terör örgütünün kendisini feshetmesi yaklaşımından vazgeçmeyecek. Aksi durum, çatışma demek. Örgüt bunu bir noktada kabul edecek. “Silah bıraktım” diyecek… Deniyor ki… “Terör örgütü, Suriye’de (ya da Irak’ta) silah bıraktım diyebilir ama bırakmayacaktır.” Ankara da diyor ki… “Ben bunu kendi gözlerimle görmeden inanmam.” Bu yüzden, anladığım kadarıyla, bir izleme mekanizması vasıtasıyla, silah bırakma süreci olacaksa, bunu yakından takip etmek istiyor. Örgütün söylediği yalanlar herkesi bıktırdı çünkü.
Yazar: Yahya Bostan