Başlıktaki ifade 2025’in ilk günü Galata Köprüsü üzerinde yapılan Filistin eyleminin akılda kalan sloganlarından biriydi. Fakat eylemi organize edenlerin seçtiği slogan çok daha çarpıcıydı: Dün Ayasofya, Bugün Emevî, Yarın Aksa! Sloganların önemli olduğunu bu işlerin içinden gelenler çok daha iyi bilir. İyi düşünülmüş bir slogan bir eylemin karmaşık ve anlaşılması emek isteyen mesajlarını kalıplaşmış bir şekilde kitlelere sunar. Kalıplaşmış ifadelerin mesajını bozmak veya değiştirmek çok kolay değildir. Yoruma açık olması da ayrıca önemlidir. Zira sloganlar arasındaki farklılıklar bir düşüncenin ve hareketin zaman içinde geçirdiği değişimleri ele verir. Örneğin geçen sene ile bu sene arasında Suriye’de meydana gelen olayların çok büyük bir farklılığa sebep olduğunu seçilen slogandan anlayabiliyoruz. Daha birkaç ay önce Emevî Camii’nde namaz kılmak sadece bir hayaldi ve bu hayale istihza ile bakanlar da yadırganmıyordu. Fakat ben yine de bu yazıya başlık olarak “Yaşasın Filistin! Kahrolsun Siyonizm!” ifadesini seçtim. Bilindiği gibi bu çok meşhur slogan, kitlelere mal olmuş “Leve Palesitina” adlı şarkıda geçiyor.
Leve Palesitina’da “yaşasın Filistin, kahrolsun kolonyalizm” sözü de çok etkileyicidir. Söylemeye çalıştığım gibi karmaşık fikirler en yalın ve anlaşılır halleriyle iyi düşünülmüş sloganlarla ifadesini bulur. Filistinliler yaklaşık yüz yıldır bu çarpıcı sözlerde ifadesini bulan bir mücadele ile dünyanın karşısına çıkıyor. Eğer sadece bu sloganları tahlil etmek istesek herhalde sayfalar dolusu yazılar ortaya çıkardı. İsrail’in İsrail’den ve “Yahudilerden” ibaret olmadığını anlatmak bile önemli bir iştir. İngiltere ve ABD’nin Yahudi lobilerine teslim oldukları için Siyonizm’e destek vermediğini göstermek bile artık stratejik bir değerdedir. On beş aydır Filistinlilerin üzerine yağan dünyanın en yıkıcı bombalarını lobilerin marifetine indirgemek için biraz kör olmak gerekir. Almanya, Hollanda, İngiltere ve ABD soykırıma doğrudan ortak oldu. Zaten şarkıda geçen “kahrolsun kolonyalizm” sözüyle de Anglosaksonların kurduğu bu sisteme işaret ediliyor. Filistinliler ölümün ve acının her çeşidini tatmak pahasına yüz yıldır bu sözlerin anlamını dünyaya haykırıyor.
Ne yazık ki 1990’ların başından itibaren İngiltere-ABD öncülüğünde kurulan yeni kolonyalist sistem Türk ve İslam coğrafyasında uzun bir süre varlığını sürdürdü. Yaklaşık yirmi beş sene ayakta kalan bu sistemin en önemli dayanakları bağımlı yapılardı. Türkiye bu yapının en önemli unsurlarından birini 15 Temmuz 2016’da etkisizleştirdikten sonra coğrafyamızda yeni bir dönem başladı. Benim için şaşırtıcı olan milliyetçi muhafazakâr grupların bu dönemde ayak sürümesiydi. Onlar muhtemelen İngiltere-ABD sisteminin yıkılacağına inanmıyordu. Bu grupların çok önemli bir kısmı bir ömür sloganlardan yüz çevirdi. Kişisel olarak muhafazakâr, milliyetçi ve dindarların Suriyelilerden uzak durmalarını da şaşkınlıkla izledim. Bu yöndeki fikirlerin çok yakınımızdaki insanlara sirayet ettiğini anlayınca çok şaşırdım. Suriye devriminin yol açtığı değişimleri şimdiden belirlemek kolay değil fakat “Dün Ayasofya, Bugün Emevî, Yarın Aksa!” sloganı fikir dünyamızda yaşanan akisleri göstermek bakımından çok kıymetlidir. Belki de bu sloganlar yeni bir uyanışın göstergesidir.
Üç cami arasında kurulan ilişkinin anlamsız olmadığı çok açık. Burada rahmetli Salih Mirzabeyoğlu’nun “Sen oradan kıracaksın zinciri ben buradan; bir gün mutlaka kavuşacak ellerimiz” mısralarını hatırlamamak mümkün değil. Gerçekten de Gazzelilerin muazzam direnişi bir şeyleri yapabilme fikrini ortaya çıkardı. Camilerin zincirleri kırıldıkça ellerin kavuşmaması mümkün değil. Evet, bugünkü slogandan anlaşıldığı gibi semboller camilerdir, bu camilerin minarelerinden yayılan mesajlar ise bütün insanlığı birleştiriyor. On beş aydır Gazze’ye ve bütün Filistinlilerin üzerine “gökyüzünden ölüm yağıyor” fakat ölüm yağdıran devletlerin halkları da Gazzelilerin bütün insanlığı özgürleştirdiğini haykırıyor. Filistinlilerin dayanıklılığını ve cesaretini herhâlde Allah’ın yardımı olmadan açıklamak imkân haricindedir. Bu cesareti ve kararlığı en son Kemal Advan Hastanesinin Müdürü Hüsam Ebu Safiyye’nin şahsında gördük. Sosyal medya kullanıcılarının da tespit ettiği gibi Dr. Hüsam Ebu Safiyye bir filim sahnesinin aktörü değildi. Hastaneden çıktıktan sonra yıkıntıların üzerinde hiç tereddütsüz yürüyerek kendini bekleyen İsrail tanklarına ulaştı. Hiç kuşkusuz onu bekleyenler sadece soykırımcı İsrail askerleri değildi. Orada İngiltere ve ABD de vardı. Hüsam Ebu Safiyye asıl onların üzerine yürüdü.
Kahrolan Batı medeniyetiydi, kahrolan Siyonizm’di.
Yaşasın Filistin!
Yazar: Selçuk Türkyılmaz