‘Yeni Uzlaşma’da çatlak var!

‘Yeni Uzlaşma’da çatlak var!

ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan Neoliberal küresel ekonomik politikaları içeren “Washington Mutabakatı”nın öldüğünü ilân etmişti. Sullivan Avrupa’nın “Yeni Washington Mutabakatı”na katılmasını da istemişti. Eski’sinde ABD ve Batı Avrupa oydaştı. Yeni’sinde ise henüz bir oydaşlık yok. ‘Yeni Washington Mutabakatı’ Çin›e karşı sert olmayı, ulusal sanayi politikası izlemeyi ve sağlam orta sınıf istihdamı yaratmak için evde yatırım yapmayı içeriyor.

ABD sözde küresel liderliğini devam ettirebilmek için kendi evini düzene sokmak istiyor. Zira ABD kendi içerisinde ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel olarak keskin bir şekilde kutuplaşmış bulunuyor. Amerikan Müesses nizamı için ‘Yeni Washington mutabakatı’ bir “çıkış” arayışıdır.

Avrupa küreselcileriyse “Trump Küreselciliği”nin ‘zarif’ biçimi olarak niteledikleri “Biden Küreselciliği”ne kuşkuyla yaklaşıyorlar. Biden Yönetimi’nin yürürlüğe koyduğu “Altyapı Yatırım ve İstihdam Yasası”, “CHIPS/Bilim Yasası” ve “Enflasyon Azaltma Yasası”nın Kıta Avrupası tarafından tepkiyle karşılandığını hatırlatmak gerekiyor. Bu yasalar ‘Çin korkusu” üzerine temellendirilmiş olsalar bile Avrupa’yı da olumsuz etkiliyor. Hatta bazı yorumculara göre bu korumacı yasalar dünyanın “Neomerkantilizm”e doğru savrulduğuna işaret ediyor.

Yeni plânın liberal kapitalizmin serbest ticareti, açık sermaye akışını ve malî disiplini savunan ilkeleriyle çeliştiğini vurgulayan Avrupalı küreselciler bu yaklaşımı “devlet müdahaleciliğinin küresel ölçekte riskten arındırılmış biçimi” olarak niteliyorlar. Kapitalizmin merkezlerinin yeniden sanayileşmesi ise gelişmekte olan veya az gelişmiş ülkeleri sanayisizleştirecektir. Böyle bir gelişmeyse küreselciliğin vücut bulduğu “tek Pazar”ı parçalama riski taşıyor.

Avrupalı küreselcilere göre “Uluslararası Para Fonu(IMF)” ve “Dünya Bankası’nın yanı sıra uluslararası para sisteminin diğer boyutlarında geniş çaplı reformların yapılması gerekiyor. Bu reformlar yapılmadığı takdirde gelişmekte olan ülkelerin çoğu maliyetli ve değişken yabancı yatırım sermayesi kaynaklarına bağımlı kalmaya yine devam edecekler. Bu ülkeler her tökezlediklerinde kemer sıkma önlemleri ve ek zorluklar dayatan bir IMF’ye maruz kalacaklar.

Öte yandan Avrupalı küreselciler ABD’nin “rezerv para birimi”ni(Dolar) ihraç etmek gibi istisnai bir güce sahip olduğuna dikkat çekiyorlar. Bu gücü sayesinde ABD “dış açık” veren bir ülke olmakla birlikte yerli üretime büyük sübvansiyonlar sağlayabilir. Diğer yandan büyük bir iç pazara sahip olan ABD, Çin tedarik zincirlerine “AB” dahil dünyanın birçok ülkesine kıyasla daha az bağımlıdır. Paris’te yayınlanan “Le Grand Continent” dergisine geçen ayın sonlarında bir mülakat veren Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, AB”nin Çin ile ticarette dış açığının ürkütücü boyutlara ulaştığını belirtiyordu.

“AB”nin Çin’den ithal edilen ürünlere stratejik bağımlılığının çok güçlü olduğuna dikkat çeken Borrell, “Avrupa’nın ithal ettiği nadir toprak elementlerinin Yüzde 98’i Çin’den geliyor. Genel olarak, Çin’e karşı kırılganlığımız ABD’ninkinden fazladır” diyordu. Dünyanın bir tür “stratejik ve teknolojik iki kutupluluğa” doğru gittiğini belirten Borrell’e göre Çin ticaret ve yatırım akışını Batı dışı dünyaya yönlendirerek bu gerçeğe uyum sağlıyor, risklerini azaltıyor. Borrell dünya pazarlarına bağımlılığı yüksek bir Avrupa’nın birbirinden kopuk “iki teknolojik ekosistem” etrafında örgütlenmiş bir dünyada kendini rahat hissetmeyeceğini düşünüyor.

Joseph Borrell AB’nin tedarik zincirlerini çeşitlendirmesini, içe ve dışa dönük yatırımların kontrol edilmesini gerektiğini söylemekle birlikte “zorlama karşıtı” yaklaşımların geliştirilmesi önerisinde de bulunuyor. Borrell tüm bunların çok taraflı bir dünya sistemi içerisinde ve “Dünya Ticaret Örgütü”nün kuralları dahilinde yapılmasını savunarak ABD’den ayrılıyor.

Yükselen bir gücün liderlik için baskın bir güce meydan okumaya çalıştığı bir geçiş dönemi yaşandığına dikkat çeken Borrell’e göre, “AB”nin Çin politikası rekabet, işbirliği, uzlaşma ve diyalog dahil çok boyutlu bir yaklaşım içeriyor. ABD ise Çin’in yükselişinin durdurulması konusunda AB’nin her halükarda yanında durmasını istiyor. ABD ve “AB” değişen dünya şartlarına farklı yaklaşıyorlar. Pekin ise “Atlantik ittifakı”ndaki bu çatlağı dikkatle izliyor.

Yazar: Abdullah Muradoğlu