Devşirirken devşirilmek, devşirilirken devşirmek

Devşirirken devşirilmek, devşirilirken devşirmek

Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminden üç gün sonraki “Siyasette seçmen kartları yeniden karılıyor” başlıklı yazımda dini de ihtiva eden millet / milliyetçilik kelimesinin sözlüklerdeki anlamlarından hareketle, AK Parti ve MHP ikilisinin Cumhur İttifakı’nda bu anlamın da gözetildiğini belirtmiş ve ittifakın buna rağmen milliyetçiliğin yükselişi olarak nitelenen HÜDA PAR, DSP ve Sinan Oğan tarzı kavmiyet tanımlı milliyetçiliğin hinterlandına nasıl çekilebildiğini soruya ve sorgulamaya değer gördüğümüzü söylemiştik. Bu sebeple milliyetçilik mefhumunda yaşanan anlam kaymasına mahsus bir somutlaştırma ihtiyacının doğduğunu, bunun da “Kalpaklı Atatürk Fotoğrafı”yla sağlanmak istenmesini ilginç bulduğumuzu belirtmiştik.

Şunu peşinen beyan etmeliyiz ki, bizim “milliyetçiliğin yükselişi”nden kastımız, onu yeni bir olgu gibi sunmak değildir. Bu Amerika’yı yeniden keşfetmek olur zira milliyetçilik hem Osmanlı’nın yıkılışını hızlandıran hem de Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu sağlayan temel dinamiklerden biridir ve bu sebeple ilgili tartışmaların tarihi de çok eskidir.

Okurlarımıza, konunun bu yanını Işıl Arpacı’nın Müslümanlarda Siyasal Tasavvur adlı (Pınar Yayınları, İstanbul 2016) kitabından okumalarını tavsiye ederek, buradaki “milliyetçiliğin yükselişi”nden kastımızı, Başkan Erdoğan’ın yirmi yıllık idaresinde tıpkı Kemalizm’deki gibi milliyetçiliğin de büyük oranda ve din ile çatışması kısmen ötelenmiş olarak kendi normaline / tartışma seyrine havale edilmesinin yerini şimdi -yeni seçimler nedeniyle- yine Kemalizm’le müştereken atak yapması şeklinde çerçeveleyebiliriz.

Peki konu bu yanıyla yeni midir? Hayır, yeni değildir. Abdurrahman Aslan 2007 yılındaki bir söyleşine de başlık olacak şekilde konunun adını ta o tarihte şöyle belirlemiştir: “Yeni Politik Kültür Müslümanları da Laikleri de Dönüştürüyor.” (Bkz.: Nehri Geçerken, haz.: Asım Öz, Beyan Yayınları, İstanbul 2010). Yeni Türkiye’de laiklik, İslam’ın milliyetçilik yoluyla sistemin içine çekilmesi fiilini de ihtiva ettiği için milliyetçilik zikrettiğimiz başlığa kendiliğinden dahildir.

O halde mesele iki yüz yıldır kesintisiz olarak tartışılan “cemetme ve bu fiile konu olma” anlamında devşirme ve devşirilmenin özü ve dolayısıyla ilk ortaya çıkış şartları sabit kalmak üzere yeni şatlara tabi olarak tahakkuk edişiyle doğrudan ilgilidir.

Zira devletin yıkılışını durdurma ve bu mümkün olmayınca onun Türkiye merkezli harabesi üzerinde yeni devleti kurma şartları artık ortadan kalmış, bunların yerini milli birlik ve beraberlik içinde devletin bekasını sağlama şartı almıştır. Bununla son seçimlerde Cumhur İttifakı’nı HÜDA PAR, DSP ve Sinan Oğan tarzı kavmiyet tanımlı milliyetçiliğin hinterlandına çeken, Yedili Masa’yı üstelik ülkenin bekasını tehdit eden HDP de orada oturuyorken ZP gibi zıt kutuplu bir faşist anlayışla ortaklığa mahkûm eden yeni şartlardan söz ediyoruz.

Başkan Erdoğan yönetiminde tartışması -bitirilememekle birlikte- kısmen gündelik hayatın ya da entelektüel gündemin dışına taşınan söz konusu devşirme ve devşirilmenin adeta güç tazelemiş olarak kendisini yeniden dayatmasını nasıl yorumlayabiliriz?

Biz bu yoruma Abdurrahman Arslan’ın yukarıda zikrettiğimiz söyleşi metnine tabi olarak erişmek niyetindeyiz. Ancak bundan önce Hayrettin Karaman Hocamızın seçim günündeki “Önüne Bakmak Yere de Basmak” başlıklı yazısıyla adeta haberini verdiği geçtiğimiz pazar günkü “Vazifeden Kaçanlar ve Başımıza Dert Açanlar” başlıklı -pratik uyarıları ihtiva eden- yazısını tekrar hatırlatmak isteriz.

Karaman Hocamız “Kaç kere yazdım, bir daha yazayım.

Seçim bitip de Tayyip Bey’in Cumhurbaşkanlığı’na devam edeceği anlaşılır anlaşılmaz hayal içinde yüzen ve önünü göremeyen bazı ‘İslâmcılar’ âdeta ondan, ülkeye şeriat düzeni getirmesini istemeye kalkıştılar!

Bunu, onun başına dert açmak, karşı tarafa fırsat vermek için yapanlar da vardır elbette; benim sözüm onlara değil” diyerek başladığı o yazısında, asıl muhataplarını “Arkadaşlar” hitabıyla işaretleyerek, Anayasa’nın “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” maddelerine dikkat çekip, Başkan Erdoğan’ın “…İnsan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti”nin Cumhurbaşkanı olduğuna vurgu yapmış ve bundan hareketle onun “bir kısmı ya imanı ya ameli eksik olup bu alanda müdahaleye, eksiksiz Müslümanlığın ve İslâm ahlâkının dayatılmasına karşı olanlar”ı da ihtiva eden milyonlar tarafından seçildiğini söylemişti.

Buradan devam edelim inşallah.

Yazar: Ömer Lekesiz