Kafkasya, Hazar ve Balkanlar

Kafkasya, Hazar ve Balkanlar

Bu yazıyı kaleme aldığım şu esnâda Cumhurbaşkanlığı seçimin 2.turu için oy verme işlemi devâm ediyor. Neticeyi aşağı yukarı tahmin edebiliyorum. Lâkin yine de tedbirli olmak lazım. Meclis rakamları zâten belli oldu. Meclis’te AK Parti ve MHP’den oluşan Cumhûr İttifâkı ekseriyeti kazanmış durumda. Burada bir mesele yok. Türkiye Cumhûriyeti seçmenleri hâl-i hazırda Cumhûrbaşkanı’nı seçmek için sandığa gidiyor. Eğer Kemâl Bey kazanacak olursa Türkiye’nin siyâsal istikrârı ve idârî süreçlerinin sıkıntıya gireceğinden şüphe yok. Türkiye, ABD’de olduğu üzere esnek bir parti kültürüne sâhip değil. (Hoş, ABD’de bile son zamanlarda Cumhûriyetçiler ile Demokratlar arasında “kutuplaşmaların” yaşandığını; nihâî olarak iç borç tavanının yükseltilmesi husûsunda mevzubahis esnekliğin çalışamadığını tâkip ediyoruz). Eğer Kemâl Bey seçilmiş olursa Meclis çoğunluğu ile Cumhûrbaşkanlığı arasında bir uyum veyâ denge kurmanın zorlaşacağı âşikâr. Bu ihtimâlin, tercihi henüz kesinleşmemiş seçmenler nezdinde mühim olacağını ve oy dağılımına tesir edeceğini düşünüyorum. Eğer diğer ihtimâl gerçekleşecek olursa önümüzde beş senelik yeni bir Erdoğan ve AK Parti devri uzanıyor demektir. Hayırlısı..

Bu neticenin içerideki aksülamelleri hakkında bâzı tahminlerim olduğunu söyleyebilirim. Eğer Kemâl Bey kazanacak olursa idârî yapıları yürütecek kadroların nasıl seçileceği, hangi bileşenlerden oluşacağı yine bir muamma olacaktır. Bunun aşılacağını farz edelim; bu defâ da idârî yapıların arasındaki “eşgüdümün” sağlanıp sağlanamayacağı da bir meseledir. Hâsılı burada, kurulum ve işletim meselelerinin eş anlı yaşatacak bir manzara görüyorum. Tayyip Bey kazanırsa herhangi bir kurulum meselesinin yaşanacağını zannetmiyorum. Burada daha çok bir kadro yenilenmeleriyle karşılaşacağımızı öngörebiliyorum. Sağlıklı olan da bu olsa gerekir. Meğer ki doğru ve vasıflı tercihler yapılsın. İşletim ve eşgüdüm meselesine gelince karizmatik bir liderin öncülüğünde bu nev’i meselelerin yaşanacağını zannetmiyorum.

Epeyidir iç siyâsete kilitlenmiş durumdayız. Dünyâda olup bitenler pek de tâkip edilmiyor. Hâlbuki neticeleri biz Türklere de yakından tesir edecek çok mühim ve kritik hâdiseler yaşanıyor. Bu hâdiseler Türkiye’nin jeopolitik kodlarını derinden sarsacak derecede kuvvetli. Çok derinlere girmeyeceğim; kabaca ve bize en yakın olarak Güney (Kıbrıs, Sûriye, Irak) , Kuzey (Karadeniz havzası, Rusya-Ukrayna savaşı), Batı (Yunanistan, Adalar Denizi) ve Doğu’da (Hazar ve Kafkasya havzası, İran, Ermenistan ve Azerbaycan) olmak üzere dört düzlemde yaşadığımız meseleleri nasıl göğüsleyeceğimiz hanidir tartışılıyor. Dünyânın ekseninin kaydığı bir evreden geçiyoruz. Ekseni kaymış bir dünyâda Türkiye eksen değiştirip değiştirmediğini münakaşa etmek ne kadar manâsız.. Bir de dünyâ dengeleri diye ezber bir lâf var (Bâzen ben de alışkanlıkla kullanır ve hemen irkilirim). Esas mesele, Türkiye’nin dünyâ dengelerinde nereye oturacağına takılmak değil, tam aksine dünyâ dengesizliklerinde nasıl bir seyir tâkip edeceği ile alâkalı görünüyor. Doğrusu beni de en fazla düşündüren hususlar burada toplanıyor.

Güney(Suriye-Irak ) siyâsetlerimizde ABD tarafından oyununla getirildiğimiz, ortada bırakıldığımız elde bir. Dahası ABD ile berâber yola çıkıp, şimdi tam tersine karşı karşıya kaldığımız elde iki. (Bunu Arap Baharı’ndaki Türk siyâsetlerinin hemen hemen tamâmına teşmil edebilirsiniz). Astana formatında Rusya ve İran ile zemin oluşturmak Türkiye nam ve hesâbına zarardan dönülen merhaleydi . Türkiye’ye nefes aldırdı. Meseleleri çözmediyse de büyümesine mâni oldu. Kuzey siyâsetlerimizde ise akıllı davranıp NATO’nun oyunlarına gelmedik. Rusya-Ukrayna savaşına müdâhil olmadık. Tarafsız bir siyâseti bugüne kadar devâm ettirebildik. Ambargolara katılmadık, tam tersine Rusya ile hayli yakınlaştık ve kuvvetli bağlar geliştirdik.

Türkiye’nin İran ve Rusya ile geliştirdiği bölgesel yakınlaşmaların Batı’nın, NATO’nun canını son derecede sıktığı anlaşılıyor. Kafkasya’da patlak veren Ermenistan-Azerbaycan gerilimi, Türkiye ile Rusya ve İran arasındaki işbirliğini bozmaya aday bir seyir tâkip ediyor. NATO, Karadeniz Barışı’nı bozmayı kafasına koymuş görünüyor. Bunun yolu da Türkiye ve Rusya’yı hasım yapmaktan geçer. İnce bir plânın devrede olduğunu düşünüyorum. Hazar için de aynı şey geçerli. Türkiye-İran gerilimi Hazar’ı bozar.

Sürecin bir Batı ayağı daha var. Gâliba şimdilik Yunanistan-Türkiye gerilimini yedeğe aldılar. Daha beterini, Balkanlar’ı hazırlıyorlar. Kosova, Bosna-Hersek yakında ateşten bir topa dönerse şaşırmayalım.. Keskin bir Slav kardeşliği, Rusya taraftarlığı, NATO ve ve Müslümân husûmeti çizgisinde tırmandırılan Sırp milliyetçiliği hızla savaş pozisyonuna sokuluyor. Balkanlar’ı karıştırmak belki de Rusya’nın Batı’ya karşı yeni bir cephe açmasıdır. İster NATO, ister Rus plânı ve kışkırtması olsun, netice mühim; Balkanlar’ın karışması Kıt’a Avrupası’ndan daha fazla Türkiye’yi çok zorlar. Balkanlar bu hâliyle Türk-Rus ilişkilerini bir çırpıda zehirleyebilecek bir havza.

Hâsılı resmin bir tarafında Kafkasya’da Azerbaycanlı Türkler, Balkanlar’da Boşnak ve Arnavut kardeşlerimiz.. Diğer tarafta Astana zemini.. Çok yaman bir resim bu..

Yazar: Süleyman Seyfi Öğün