Irak’taki Şii gruplar arasındaki politik gerilimin, dinî bir arka planı da bulunuyor. Şiilikte dinî eğitim-öğretim ve doktrin üretim merkezi olarak bilinen ‘havza’ların en önemli ikisi Necef (Irak) ve Kum (İran) arasında büyük bir rekabet yaşanıyor.
Irak’ın başkenti Bağdat’ta haftalardır devam eden sokak olayları, Şii lider Mukteda Sadr’a bağlı grupların parlamento binasına son günlerde üst üste düzenlediği baskınlarla tırmanışa geçti. Güvenlik güçlerinin müdahalede aciz kaldığı protesto gösterilerinde yüzlerce kişinin yaralandığı belirtiliyor. Geçtiğimiz ekim ayında gerçekleştirilen genel seçimlerden bu yana henüz hükümetin kurulamadığı ülkede, Sadr yanlıları, “Yolsuzluklara bulaşmamış bir hükümet istiyoruz” taleplerini dile getiriyor. Sadr’ın desteklediği politik koalisyon, Irak’ta ekim ayında düzenlenen genel seçimlerden zaferle çıkmış, ancak Sadr hükümet kurma çalışmalarında yer almayacaklarını açıklamıştı. Ülkenin en etkili Şii liderlerinden Mukteda Sadr’a bağlı gruplar, İran’ın desteklediği Muhammed Sudani’nin başbakan adaylığına da şiddetle karşı çıkıyor. Siyasi gözlemcilere göre, Irak’taki gerilimin altında yatan esas sebep, İran’ın Bağdat’a her şeyiyle hakim olmaya çalışmasının yarattığı huzursuzluk.
SADDAM’DAN SONRA
-
ABD’nin 2003’te Irak’ı işgal ederek Saddam Hüseyin rejimini devirmesinden sonra oluşan boşluk, hızlı bir şekilde İran tarafından doldurulmuştu. İran böylece 1980-1988 arasında kanlı bir savaşa tutuştuğu Saddam rejiminden intikamını alırken, yüzyıllardır Sünni-Arap kimliğini korumaya devam eden Bağdat’taki dengeleri değiştirmeye girişti. Ülkedeki kaostan faydalanarak Şii milisleri Irak’ın dört bir yanına yayan İran, kurulan hükümetlerde de kendi menfaatlerini temsil eden kadroların yer almasına çalıştı.
ELDEKİ KANLAR
Öte yandan, İran’ın “Fars” kimlik dayatmasına karşın Arap milliyetçiliği esaslı bir Şiiliği öne çıkaran Mukteda Sadr grubunun da Irak’ta çok sayıda suça karıştığı biliniyor. Özellikle 2004 yılından itibaren, Sadr’ın kurduğu “Mehdi Ordusu”nun Sünnilere yönelik kitlesel kıyımlar gerçekleştirdiği, camileri kapatıp kullanılmaz hale getirdiği, önemli Sünni şahsiyetlerin devre dışı bırakılmasında başrol oynadığı kaydediliyor.

Havzaların savaşı
-
Irak’taki politik gerilimin, dinî bir arka planı da bulunuyor. Şiilikte dinî eğitim-öğretim ve doktrin üretim merkezi olarak bilinen “havza”ların en önemli ikisi Necef (Irak) ve Kum (İran) arasında büyük bir rekabet yaşanıyor. Şiiliğe ait metinlerin yorumlanmasından uluslararası gelişmelerde alınan tavra kadar, havzalar Şii dünyanın gündeminin belirlenmesinde çok kritik bir fonksiyon icra ediyor. İran’ın Fars kimlik dayatması, sadece Bağdat’taki politik mahfillerde değil, Necef’in dinî kurumlarında da büyük tepkiyle karşılanıyor. Necef-Kum ayrışması ABD’nin Irak havzalarıyla, İngiltere’nin de her iki havzayla eşgüdüm içinde hareket ettiği kaydediliyor.
İkinci Keşmir Savaşı
İngiltere’nin 1947 yazında Hint Alt Kıtası’nı Hindistan ve Pakistan adında iki ayrı ülkeye bölmesi, sonraki yıllarda bölgenin en önemli krizinin ortaya çıkışına giden yolu da açmıştı: Keşmir Sorunu. Verimli toprakları, su kaynakları, stratejik konumu, muhteşem iklimi ve olağanüstü güzellikteki tabiatıyla dikkat çeken Keşmir, Hindistan’la Pakistan arasında kasten çözülmemiş bir problem olarak bırakılmıştı.
Bağımsızlıktan hemen sonra, 22 Ekim 1947 ile 5 Ocak 1949 arasında yaşanan Birinci Keşmir Savaşı’nın ikinci perdesi, 5 Ağustos-23 Eylül 1965’te gerçekleşti. Pakistan ordusunun, Keşmir’deki kabileleri ayaklandırarak bölgeyi Pakistan’a ilhaka girişmesiyle patlak veren savaş, Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu’nun devreye girdiği bir ateşkesle sonuçlandı. Sovyetler Birliği ve ABD’nin de sürece dâhil olmasıyla, Taşkent Deklarasyonu yayınlandı ve Keşmir Sorunu buzdolabına kaldırıldı.
İkinci Keşmir Savaşı’nın en önemli neticesi, ABD ve Batı’dan yeterince destek bulamayan tarafların Sovyetler Birliği ve Çin’le yakın ilişkiler geliştirmesi oldu. Böylece, eş zamanlı olarak devam eden Soğuk Savaş’ın bir cephesine dönüşen Keşmir, günümüzde de Hindistan’la Pakistan arasındaki problemin temelini teşkil etmektedir. Sınır hattında sıklıkla yaşanan çatışmalara, Keşmir’in Hindistan tarafında kalan Müslüman çoğunluğa yönelik baskılar da eklenince, sorun günden güne büyümektedir.
