Kuva-yı Milliye ve Hamas

Kuva-yı Milliye ve Hamas

Dünyanın farklı bölgelerinden saygın entelektüeller ve siyasî aktörler başından beri İsrail’i kolonyal bir yapı olarak gördüler. Bu fikrin Türkiye’de kabul görmemesinin mutlaka bir açıklaması olmalı. Bu bağlamda İsrail’i niçin Yahudi ilahiyatı çerçevesine sıkıştırdığımızın cevabı ilgi çekici olacaktır. Örneğin Masonlukla ilgili çalışmalarıyla şöhret kazanmış ve tabiri caizse bu çalışmaların kazandırdığı şöhretin gölgesinde toplumsal, siyasî ve iktisadî alanda güç kazanmış kişi ve grupların İsrail’le ilişkisi herhâlde ilgi çekicidir. Bazı yaklaşım biçimlerinin coğrafyamızı ilgilendiren meselelerde gerçeklikle bağların kopmasına yol açtığını düşünebiliriz. Hâlbuki İsrail’in varlığıyla ilgili propagandalar Batı medeniyetinin ilericiliği, Doğu’nun ise geri kalmışlığı çerçevesinde çokça gündeme gelmişti. Sırf bu zıtlık dahi Batı kolonyalizminin devamına işaret etmeliydi. Gerçeklikten kopuşu fikrî hayatımız açısından önemli bir kusur olarak görmemiz gerekir.

Geçen hafta Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiye’de Kuva-yı Milliye ne ise Hamas da işte odur” cümlesinin yeterince gündem oluşturmamasını da bahsi geçen kusur çerçevesinde ele almak gerekir. Eski bir hariciyeci “Kuva-yı Milliye’yi Hamas ile bir tutmak Cumhuriyet tarihine bir ihanettir” dedi. Gerçi Dışişleri Bakanı Hakan Fidan “Filistin’deki direniş giderek İsrail-Filistin arasındaki bir savaş olmaktan çıkıp, dünyada ezenlerle ezilenler arasında bir mücadele formu, hüviyeti taşımaya başlamıştır.” diyerek Sayın Erdoğan’ın Kuva-yı Milliye benzetmesine açıklık getirdi fakat tartışılan konunun yeterince anlaşılmadığı ortadadır. Özellikle eski hariciyecinin Erdoğan’ın ifadesinde yer alan hangi kavrama veya tanıma karşı çıktığı tam olarak belirlenmedi. Bu da bahsettiğimiz kusurların sonucudur. Kimi muhafazakârlık kimi de laiklik üzerinden öfkeleniyor.

Öncelikle şunu ifade etmekte fayda var: Kuva-yı Milliye hareketi ve ruhunun ortaya çıkmasında birinci derece rol oynayan unsur kolonyal ve emperyal yayılmacılıktır. O dönemde İngiltere ve Fransa düvel-i muazzama arasında yer almakla birlikte ABD de yayılmacılık tarihinin çok önemli bir parçasıydı. Onlar Anadolu’nun kapılarına dayandıklarında yeni bir hareketin ortaya çıkması kaçınılmazdı. Bu, bizim için hayat memat meselesiydi. İsmini anmaktan imtina ettiğimiz eski hariciyeci “Cumhuriyet tarihine bir ihanettir” derken eğer gerçekten ne söylediğini biliyorsa durum çok vahim demektir. Çünkü Anadolu’nun kapılarına dayananlar düvel-i muazzama olarak bilinen İngiltere ve Fransa’ydı. Yunanistan ise büyük devletlerin tesiriyle işgal ve istila sürecine dâhil oldu. İtalya’yı bile Yunanistan sınıfına dâhil edebiliriz. Eski hariciyecinin tarihi hangi olaydan başlattığı belli değil fakat ortaya çıkan muğlaklığın farklı yorumlara açık olması içinde bulunduğu siyasî hareketleri bağlar. Hamas’ın ve umumî olarak Filistinlilerin mücadelesinde İsrail’i destekleyen güçler yüz sene önce de Anadolu’nun kapılarına dayanmışlardı. Eski hariciyeci bunu bilmiyor olamaz. Peki, o hâlde bu eski hariciyeci kime ne dedi? Cumhuriyet tarihini hangi olayla başlattı? Cumhuriyet sonrası kurulan ilişkileri mi temel olarak aldı yoksa Kuva-yı Milliye hareketini ve ruhunu yok mu saydı? Ya da Hamas’ın mücadelesini mi beğenmedi? Ona göre Hamas anti-kolonyal bir hareket değil mi? Bunu açıkça ifade etmeliydi.

Dünyanın saygın entelektüelleri Gazze olaylarından sonra “eski Batılı kolonyalist güçlerin, insanlık tarihinin en şeffaf soykırımını gerçek zamanlı olarak gerçekleştirirken İsrail’i çeşitli düzeylerde desteklediğini” ifade ettiler. Daha da ileri bir gelişme olarak dünyanın yeni bir ayrımın eşiğinde olduğu da gündeme getirildi. Bunlara göre dünya ikiye bölünmek üzeredir: “Bir tarafta eski Avrupalı kolonyalist güçler ve onların yerleşimci-kolonyalist uzantıları; diğer tarafta ise birçok eski koloniler, İslami toplumlar ve hareketler”. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın işaret ettiği herhâlde tam da bu ayrımdır. Sayın Fidan’a göre de olaylar “İsrail-Filistin arasındaki bir savaş olmaktan çıkıp ezenlerle ezilenler arasında bir mücadele formuna” dönüşmektedir.

Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hamas ile Kuva-yı Milliye arasında kurduğu benzerlik ilişkisini iyi analiz etmek gerekiyor. Her ikisinin de millî bir hareket olarak öne çıkması vatan olarak bellenen toprakların savunulmasının sonucudur. Bugün de Filistinliler vatanları için ölüyor. Burada saygı duyduğum bir arkadaşımın cümlesini, kendisinden izin almamakla birlikte, ödünç olarak kullanacağım: “Filistinliler vatansız olarak doğar, vatanları için ölürler”.

Kuva-yı Milliye benzetmesi boşuna değildir.

Yazar: Selçuk Türkyılmaz