FETÖ, Türk coğrafyasında yeni tip kolonyalizmin taşıyıcısıdır

FETÖ, Türk coğrafyasında yeni tip kolonyalizmin taşıyıcısıdır

Çarlık Rusya’sından Sovyetlere geçişi sağlayan yıkıcı bir devrimdi fakat ikisi arasındaki devamlılık zannedilenden daha fazlaydı. Sovyetler, Çarlık döneminde ulaşılan coğrafî alan üzerine kuruldu ve aynı etnik unsurları ihtiva etmekteydi. İkisi arasında kültür ve ideoloji bakımından benzerlikler vardı. Her iki dönemde değişmeyen en önemli özelliklerden biri imparatorluk coğrafyasının merkezinde Rus ve Slavların bulunmasıydı. Çarlık döneminde Kazak bozkırlarında devasa şehirler kurulurken nüfusun ekseriyetini Avrupa Rusya’sından taşınanlar oluşturmuştu. Bu nüfusun içinde Germen kabilelerinin yer alması, kolonyalizm ve imparatorluk anlayışının doğrudan bir sonucuydu. Çeşitli Avrupa ülkelerinden yetenekli insanların Çarlık yönetiminde “iş bulması” ve yükselmesi gayet tabiî bir durum olarak görülmekteydi. Doğu’ya ve Türk dünyasına doğru genişleyen Ruslardı fakat bunlar arasında çeşitli Avrupa kavimlerinden hatırı sayılır ölçüde temsilciler de bulunmaktaydı. Bu türden bir yayılma stratejisi Avrupa kolonyalizminin ortak özelliğiydi. Batı’ya ve diğer kıtalara doğru da benzer şekilde yayıldılar.

Avrupa tarihi ve doğal olarak kolonyalist dönemlerle ilgili Avrupamerkezci bir bakış açısının hâkimiyeti vardır. Bunun sonucunda fikirler ve kavramlar Avrupamerkezci ideolojilerin etkisinden kurtulamamıştır. Dolayısıyla yayılmacılığa maruz kalan coğrafyaların ve milletlerin yayılmacılık dönemlerindeki değişimleri sınırlı bir bakış açısıyla ele alınmıştır. Örneğin Kırım’dan Doğu Türkistan’a kadar uzanan geniş coğrafyada yaşayan Türklerin özellikle Rus ve Avrupa kolonyalizmi karşısındaki konumu ne türden farklılıklar içeriyor gibi sorular çok da ilgi çekici olmamıştır. Hatta Çarlık ve Sovyet dönemlerine göre farklılıklar da ilgi çekici değildir. Bunda araştırmacıların takip ettiği yöntemlerin de önemli bir etkisinin olabileceğini ciddî olarak tartışmak gerekir. Örneğin hem nüfusun hem de diğer araçların baskısına rağmen Kırım Türklerinin varlığını koruyabilmesi oldukça önemli bir durumdu. Geniş bir coğrafyadan ve büyük bir tarihten bahsediyoruz, yeni bakış açılarına ve yeni sorulara ihtiyaç olduğu açıktır.

İsmail Gaspıralı, modern Türk tarihinin en önemli aydınlarından biriydi. Bu mühim fikir insanının eserleri yayımlandı fakat günümüz aydınlarının onun hakkındaki bilgisinin “dilde, fikirde ve işte birlik” sloganından öteye geçtiğini söyleyemeyiz. Bu durum Gaspıralı’dan sonraki kuşaklar için de geçerlidir. Hatta genel olarak Kazaklar, Kırgızlar, Kazanlılar, Özbekler ve Kafkasyalılar arasında yetişen çok önemli aydınların eserlerinin de farklı ve yeni sorularla tahlil edildiğini söyleyemeyiz. Bu şartlarda Edward Said’in bahsettiği ve postkolanyal çalışmalarda öne çıkan bir kavram olan kültürel direnişin mahiyeti tam olarak anlaşılamaz. Rusya Türkleri genel başlığı altında kategorize ettiğimiz geniş sahada hem Çarlık hem de Sovyetler döneminde muazzam bir direniş olduğu çok açıktır. Bugün yeniden bu direnişin dinamiklerine eğilmek gerekiyor.

Sovyet döneminin ağır baskılarına rağmen millî hususiyetlerin muhafaza edilmesinde aydınların da çok önemli bir rolü vardı. Sovyetler döneminde dahi varlığını geleceğe taşımış olmanın büyük bir kazanım olduğunu görmemiz gerekir. Fakat esasen, nasıl oldu, sorusuna cevap aramak gerekir. Şair ve yazarların Sovyetler gibi katı ideolojik tutumu ile öne çıkan dönemde dahi belirgin bir karşıtlık ürettiğini söyleyebiliriz. Sovyetler döneminde Rus ve Batı etkisine karşı millî kültür unsurları, kimlik sorunlarının aşılmasında büyük rol oynamıştır. Bu açıdan üretilen karşıtlığın mahiyetine odaklanmak gerekir.

90’lardan sonra ise çok daha farklı bir sürece tanıklık ettik. FETÖ’cüler Türk dünyasına millî kültür unsurlarını taşımadılar, bilakis Avrupamerkezci liberal değerlerin kökleşmesini sağladılar. Onların okullarında İngilizcenin eğitim dili olarak yaygınlaştırılmasını yeni tip kolonyalizm olarak görmek gerekirdi. Bugün Kazakistan’da Rusçanın yeniden resmî dil olması konuşuluyor. İngilizcenin dokunulmazlık statüsü ise bir kimlik sorunu olarak ele alınmıyor. FETÖ, “evrensel değerler” gibi tam olarak tarif edilmemiş kavramlar üzerinden kimlik sorunlarını derinleştirdi. Bu belirsiz değerler, din üzerinden taşındı. Böylelikle yeni tip kolonyalizme karşıtlık üretmenin eskiye oranla daha zor olduğu bir dönem başladı. Liberal hukuk zemininde örgütlenen sivil toplum kurumları, Türkiye örneğinde olduğu gibi içeriden teslim almaya odaklandı. Bu, Kazakistan’la sınırlı bir sorun değildir.

Yazar: Selçuk Türkyılmaz