Kahır mektubu

Kahır mektubu

Bugün hem dünyaya hem kendi toplumsal hayatımıza medya ve sosyal medya üzerinden bakacak olursak, bir cehennem tablosu yaşadığımızı görürüz. O kadar bozulmuş bir düzen, o kadar kötüleşmiş bir insanlık, o kadar büyük bir kargaşa görüntüsü var ki medyada, insanın hayattan ümidini kesmemesi imkansız. Farklı görünümleriyle hayatın her yanını sarmış bir şiddet, üst üste yaşanan felaketler, tabiatın her unsurundan gelen kötü sinyaller, yakamızı bir türlü bırakmayan virüsler, küresel ekonomik daralmanın bütün toplumlara getirdiği sıkıntılar... Bütün bu zorlukları, insanların kötülükle imtihanından her geçen gün biraz daha kötü bir netice ile çıkıyor olması daha da ağırlaştırıyor.

Medyadaki ve sosyal medyadaki dünya fotoğrafı bu... İnsanın üstüne devasa ağırlıklar yükleyen, moral dünyasını güçlendirecek teçhizattan yoksun olanları yıkıp çökertecek ağırlıkta, kahır verici, dehşetengiz bir manzara...

Bunlar olmuyor değil elbette dünyada, hepsi önemli oranda gerçek medyadan insana yansıyanların... Ancak insanın ve hayatın hikayesi bu kadar değil! Medyadan yansıyan insanlık manzaralarıyla, hayatın içinden farklı insanlık hikayeleri arasında insan lehine farklılıklar da var. Dünyayı bu hale getiren yanlışları, kötülükleri, çirkinlikleri görmezden gelecek değiliz hiç kuşkusuz; ama bizi ayakta tutacak iyiliklerin ve güzelliklerin de farkında olmamız, bu ağır karanlık tablonun, bizi ‘insan’dan ümidi kesmemeye ikna edecek ayrıntıları tamamen örtmesine izin vermemeliyiz.

O karanlık ve ağır tabloya tereddütsüzce inanmak, hayatlarımızı gece gündüz o kahırla doldurmak bize bir şey kazandırmayacak. Her şeye rağmen, iyiliğin ve güzelliğin aydınlığının dünyamıza erişmesini, bizi ısıtmasını, ümitlerimizi yeşertip büyütmesini sağlamalıyız hepimiz. İnsanın tabiatında kahrı seven bir taraf var, kötülüğü, çirkinliği, acıyı, dehşeti, kahrı çoğaltarak yaşamaya meyyaliz büyük ölçüde. Medya, ilgiyle, merakla, tirajla reytingle yaşayan bir devasa aygıt, bütün bu getirileri elde etmenin en kestirme yolu insanın zayıflıklarına oynamak... Yazık ki medya mantığı içinde iyiliği güzelliği kollayan, önceleyen, kötülük ve çirkinliklere mesafeli yaklaşan çok az unsur kaldı. Kalanlar da yazık ki diğerleriyle rekabet etmekte zorlanıyor.

Bu üstünde düşünmemiz gereken bir şey...

Kahırlı olanı, dehşet ve şiddet içereni, acının pornografisini satanı, insan izzetini hiçe sayanı seçmekten, bunlara ilgi göstermekten, bunları çoğaltmak ve büyütmekten, hayatımızı kaplamalarına izin vermekten geri durmalıyız. İyiliği ve güzelliği hayatımıza çağıran şeyleri, her ne olurlarsa olsunlar geri kazanmalıyız. Bunu yapmazsak, bu insanî duruşu geri kazanmaz ve hayata iyilik ve güzellikle sahip çıkmazsak, dünyanın kötülüğü bizi yutacak.

Ümidin olmadığı bir dünyaya inanamayız, o dünyaya teslim olamayız. Bizim insanlığımıza, bizim inandığımız değerlere, bizim hayrı önceleyen kadim geleneğimize aykırı bu. Dünyanın şu karanlık tablosunun, insanların ümitlerini kıran, hayallerini yıkan dev bir vesveseye dönüşmesine karşı, kendi maneviyatımızı koruyarak itirazlar geliştirmeli, hayrı şerrin önüne koyarak hayatımıza sahip çıkmalı, düştüğümüz yerden kalkmayı bilmeli ve her şeye rağmen gerçek ‘insan’a geri dönmeye gayret göstermeliyiz. Dünya hayatında her şeyin korku ile ümit arasında gidip gelinen büyük imtihanın bir parçası olduğunu asla hatırımızdan çıkarmadan...

Unutmayalım, hayat her an yeni bir oluştadır.

Yazar: Gökhan Özcan