Cumhurbaşkanı’nın Batı Afrika ziyareti

Cumhurbaşkanı’nın Batı Afrika ziyareti

Türkiye’nin Afrika açılımının gün geçtikçe genişlediğini ve derinleştiğini görüyoruz. Sayın Erdoğan’ın dün başlayan dört günlük Afrika ziyaretini, genişleyen ve derinleşen açılımın boyutlarını gösteren önemli bir örnek olarak görmek gerekir. Bugüne kadar Afrika’nın batı, kuzey, doğu ve Sahil bölgesinde faaliyetlerini yoğunlaştıran Türkiye, özellikle Müslümanların yaşadığı yerlerde derin izler bıraktı. Fakat Türkiye’nin büyük kıtada birçok ülke ile ilişkilerini geliştirmek istediği de bu son ziyaretle daha iyi anlaşılıyor.

Türkiye, Erdoğan dönemlerinde Afrika ülkeleri ile ilişkilerinde büyük bir değişime gitti. Hakkında çok az bilgi bulunan ülkelerle dahi ilişkiler geliştirilirken Fransa gibi ülkelerin bunlardan rahatsızlık duyması ve sırf ilişkilerin gelişmesi dolayısıyla Türkiye’ye karşı hasmane bir tutum takınılması değişimin önemine işaret eder. Mali gibi Sahil bölgesinin en önemli ülkelerinde Türkiye’nin desteği ile Fransız emperyalizminin güç kaybetmesi Türkiye’nin fiilî mücadelesinin hayatî olduğu gösterir. Salgın döneminde Türkiye neredeyse üç ayrı savaşta taraf oldu. Bunların üçünde de Türkiye Fransa’nın emellerine büyük bir darbe vurdu. Türkiye’nin değişen Afrika siyasetinin sıradan bir gelişme olmadığı çok açıktır.

KOLONYALİZMİN AFRİKA’DA YIKICI ETKİSİ VE ANTİEMPERYALİZM

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dört günlük ziyareti kapsamında uğrayacağı Togo, Nijerya ve Angola kolonyalizmin ağır etkilerine maruz kalmış Batı Afrika ülkeleridir. Bu ülkelerde Portekiz, İngiltere ve Fransa’nın korku verici izlerine her yerde rastlayabiliriz. Buna rağmen kolonyalizmin gerilemesine ve eski kolonilerin bağımsızlığına kavuşması önemlidir. Her ne kadar eski kolonyalist devletlerin bağımsızlığına kavuşan ülkelerdeki hâkimiyetleri uzun sürmüş olsa da farklı alanlardan yükselen antiemperyalist eğilimlerin toplumsal karşılığı ciddiye alınacak düzeydedir. Nitekim bu eğilimlerin de etkisiyle Türkiye, Afrika’nın belirli bölgelerinde etkili olabilmektedir. Avrupa hâkimiyetinin sorgulanması gerektiğini önce zihnen kabul etmek gerekiyor. Kuzey Afrika’da Arap Baharı ile ortaya çıkan öfkenin ne kadar derinlere işlemiş olduğunu gördük. Batı Avrupa ülkelerinin karşı konulmaz bir güce ulaştığı dönemlerde dahi müstemleke ülkelerinde hatırı sayılır bir karşıtlık oluşmuştu. Bu sebeple Türkiye’nin Afrika’nın farklı ülkelerindeki faaliyetlerinin aynı zamanda antiemperyalist etkileri de olacaktır.

TÜRKİYE’NİN ANTİEMPERYALİST SİYASETİ

Türkiye’nin antiemperyalist etkilerinden bahsederken kerameti Amerika’dan menkul zevatın söyleneni alaycı bir gülümseyişle karşıladığını tahmin edebiliriz. Bu çevreler, Türkiye’nin yaklaşık on yıldır geleneksel Batı yanlısı siyasetinden yüz çevirdiğini ve yeni bir eksen arayışında olduğunu belirterek bu arayış karşısında konumlandıklarını açıkça gösteriyorlar. Farklı gerekçelerle de olsa geride kalan on yıla vurgu yaptılar. Bu on yıl, Somali örneğinde olduğu gibi Türkiye’nin sahadaki ağırlığının arttığı ve alışılmış şartlara müdahale ettiği döneme tekabül eder. Nitekim aynı tarihlerde Sayın Erdoğan, FETÖ gibi bağımlı yapılarla da açıktan mücadeleye başlamıştı. Türkiye’nin BM’de dile getirilen “Dünya Beşten Büyüktür” tezini çok kapsamlı bir programa dönüştürdüğünü söyleyebiliriz.

Türkiye Afrika siyasetini, ticarî ilişkiler temeli üzerinde geliştiriyor. Açıkçası bunun da oldukça isabetli bir karar olduğunu teslim etmemiz gerekir. Bunun Balkanlar, Kafkaslar ve Türkistan’a nispetle farklı bir temellendirme olduğu çok açıktır. Nitekim Afganistan ve Türkistan’a yönelik siyasette sonuca götürücü bir etmen olarak dinî ve millî bağlar vurgulanmıştı. Bunun da oldukça pratik bir temellendirme olduğunu söyleyebiliriz. Afrika siyasetinde ise ekonominin öne çıktığı çok açık. Bu da üzerinde düşünülmüş doğru bir tercihtir.

KOLONYALİZM, AVRUPA TARİHİNİN AYRILMAZ BİR PARÇASIDIR

Türkiye’nin de yayılmacı bir siyaset güttüğünü dile getiren siyasetçiler var. Bunlar en sert tepkiyi kendi partilerinden görmeliydi. Geçmişte benzer düşüncelerden hareketle ideolojik bir tavra yönelen gruplar dahi vardı. Fikir hayatımıza yöne veren temel düşünce ve kavramların ciddî olarak tartışmaya açılması gerekir. Kolonyalizm Avrupa tarihinin bir parçasıdır, modern bir olaydır ve istisnaîdir. Modern dönemlerin tarihini, bu istisnaî durumu hesaba katarak yeniden yazmak gerekir. Türkiye’nin bugünkü antiemperyalist siyasetini de bu tarihin içinde anlamak mümkündür.

Antiemperyalist niteliği dolayısıyla büyük riskler içeren bir siyasetin yayılmacılıkla suçlanması için içeridekilerin epeyce yabancılaşmış olması gerekir.

Yazar: Selçuk Türkyılmaz