Kimin beyin ölümü gerçekleşti?

Kimin beyin ölümü gerçekleşti?

Rusya-Ukrayna savaşı “çıktı mı”, değilse, “çıkarıldı mı”? Gâliba cevap ikincisi. ABD ve Britanya’nın başını çektiği bir siyâsal cazgırlık bu savaşın peşrevine işâret ediyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması için tekmil şartların bizzat bu odak tarafından hazırlandığı bir süreç yaşadık. Hatırlayacak olursak, ABD-Britanya koalisyonu, çıkması “muhtemel” olan bu savaşa mâni olmak bir tarafa, onu “mukadder” kılmak adına elinden geleni ardına koymadı. Hattâ savaşın takvimini bile ilân etmekte bir beis görmedi..

Beklenen, Ukrayna’nın, Rusya’nın bile hesap etmediği seviyede büyük bir direniş göstermesi, savaş coğrafyasını, Rus orduları için, ilerlemenin olmadığı, zaman içinde bozguna dönüşeceği bir bataklığa; bir Afganistan’a dönüştürmesi; bu arada hayâta geçirilecek sert ve seri bir ambargolar seti üzerinden Putin’in devrilmesiydi. Neredeyse mutlak Batı hâkimiyeti altında olan medya da bu yolda geniş bir seferberlik içine sokuldu.

İlk başlarda, evet, hanidir savaş tecrübesi olmayan Rus ordusunun çuvalladığı, taktik ve stratejik düzlemde bâzı büyük hatalar sergilediği görüldü. Ama gâliba Rusları kâfi derecede tanımıyorlar. Kısa bir zaman zarfında toparlandılar. Rusya’yı iyi bilen bir dost ve meslektaşımın bana söylediğine göre, bu Rusların bir vasfıdır; hatâları, bedeli ne olursa olsun en kısa zamanda telâfi etmek.. Artık cephelerden gelen haberler de bunu teyid ediyor. Donbass taraflarında hâkimiyet yavaş yavaş Rus ordusunun kontrolüne geçiyor. Kritik olduğu söylenen bir kaç merkez düşmek üzere. Bu da sağlandıktan sonra, Rusya’nın Dinyeper nehrinin doğusundaki geniş bir cephede istediklerini elde ettiği bir haritayla karşılaşacağız. Diğer taraftan Ukrayna’ya verilen hesapsız askerî destek vaadlerinin hayâta geçmemiş olduğunu görüyoruz. Medya vasıtasıyla parlatılıp kahraman yapılmak istenen Zelenski’nin de cilâları dökülmeye, vasıfsızlığı iyiden iyiye anlaşılmaya başladı. Şimdilerde, kendisini kandıran Batı’ya açıyor ağzını, yumuyor gözünü..

Rusya’ya gelince, ambargolardan zannedildiği kadar müteessir olmadığı görülüyor. Doğal gaz ve petrol ihracâtından elde ettiği gelirler azalmak şöyle dursun, tam aksine arttı. Çünkü düşen arz fiyatları yükseltti. Biden, savaşın başladığı günlerde 1 ABD Doları’nın 200 Ruble olduğunu, daha da artacağını iddia etmişti. Acaba bugün Ruble-Dolar paritesine baktığında gördükleri yüzünü kızartıyor mu? Baskı yiyen Rusya, Petrodolar sistemini derinden sarsacak adımlar attı ve ticârette Ruble ödemesini mecbûrî yaptı. Diğer taraftan Rusya’yı terk ettiği söylenen faaliyet gösteren firmalar isimlerini değiştirerek el altından faaliyetlerine devâm ediyor. Rusya’da gerek savaşın finansmanı sağlayacak, gerek Rusların alım gücünü ayakta tutacak bir çark dönüyor. Şimdi namusluca soralım: Kim kazanıyor?..

Belki kimin kazandığını ilân etmek için vakit bir hayli erken. Bu bir gelecek zaman sorusu. Ama kimin kaybetmekte olduğunu rahatlıkla iddia edebiliriz. Kaybeden birinci derecede AB’dir. Yâni Almanya, Fransa ve İtalya’nın merkezinde olduğu bir yapı. Macron, olanca çapsızlığına rağmen, el Hakk, başından beri bu işten geri durmaya gayret etti. İtalya, başlangıçta Anglo-Amerikan mahreçli çağrılara cevap verir gibi olduysa da, kısa zamanda çark etti ve bu savaşın bitirilmesi için gayrete geldi. En berbat durumda olan Almanya’ydı. Elyevm de öyle. Kurulan ve üç renkli trafik lambasına benzetilen koalisyonda, o çiçek böcek meraklısı barışçıl Yeşiller, militarizmin ve Angloamerikanizmin bayraktarlığına soyundu. Ana gövdeyi oluşturan Sosyal Demokratlar ise arada kaldı. Almanya, bu savaştan en fazla kayıp yaşayan güç olarak hâla işin içinden çıkabilmiş değil. Son olarak bu üçlünün liderleri olan Draghi, Macron ve Scholz, Romanya’nın lideri Iohannsis’i de alarak Zelenski’yi ziyaret ettiler. Bu ziyâret, muhtemelen ve mealen Zelenski’ye “ver kurtul; biz de kurtulalım” diyen bir ikna turuydu. Davos’ta da Kissenger’ın altını çizdiği bir formüldü bu. Telkinler karşısında Zelenski’nin suratının geçirdiği renk değişimini tahmin etmek zor olmasa gerekir.

Angloamerikan bloktan cevap gecikmedi. Bu üçlü ziyâretin hemen akabinde Boris Johnson Ukrayna’daydı. O da muhtemelen Zelenski’ye, savaşa devam etmesini, İngiltere’nin sevk ve idâre edeceği alternatif bir Avrupa’da Ukrayna’nın ne kadar vazgeçilmez olduğunu söyleyip, Ukrayna ordusuna verecekleri silâhlarla, E-40 Su Yolu için çok kritik bir kıymet taşıyan Herson üzerinden Rusya’ya karşı büyük ve püskürtücü bir taaruz yapmasını telkin etti. Bugüne kadar istediğini alamayan Zelenski, muhtemelen üçlüyü Johnson’a şikâyet etti. Teklifi kabûl edip etmediğini ilerdeki günlerde göreceğiz.. Hoş etmeyip de ne yapacak?

Zaman siyâsal aklı tıkanan Batı, bilhassa da Avrupa’nın aleyhine işliyor.. Macron’un, elbette açıkça söylemesini beklemem ama, şu aralar beher gün, zihninden en az üç defâ, “AB’nin beyin ölümü gerçekleşti” ibâresi

geçtiğine bahse girerim..

Yazar: Süleyman Seyfi Öğün