“Bakû önünde küçük çapta bir Çanakkale muharebesi”

“Bakû önünde küçük çapta bir Çanakkale muharebesi”

Uluslararası kamuoyunda veya daha doğru bir adres olarak Batı dünyasında Türkiye ve Azerbaycan aleyhine yoğunluğu giderek artan bir propaganda çalışması yapılmaktadır. Bu yöndeki faaliyetler özellikle II. Karabağ Savaşı’ndan sonra artış gösterdi. Azerbaycan topraklarında yaşayan Ermenilerin gayr-i meşru olarak cumhurbaşkanlığı seçimine gitmesinden sonra Ermeni terör unsurlarına karşı yapılan ve bir günde sona eren operasyonun başarısı dengeleri bir daha değiştirdi. Bu da Türkiye ve Azerbaycan aleyhine yapılan propaganda faaliyetlerinin yeni çerçeveye oturtulmasına yol açtı. Bu yeni çerçevede geçen yüzyılın olumsuz imajlarına yeniden hayat verecekleri anlaşılmaktadır.

Türkiye ve Azerbaycan’ın Güney Kafkasya’yı yeniden canlandıracak ve tarihî değerine kavuşturacak adımları kendi başlarına atması ve güzergâh üzerindeki hâkimiyeti özellikle Fransa, İngiltere ve ABD tarafından bir tehlike olarak görülmektedir. Türkiye ve Azerbaycan’ın 2020’den sonra Güney Kafkasya’da oluşturduğu yeni jeopolitik birçok merkezde ciddiyetle takip edilmektedir. Zengezur Koriduru’nun hayata geçirilmesiyle Güney Kafkasya’nın tarihî değeri fiilî olarak görülecektir. Özellikle Türk dünyasında çok yönlü münasebetlere elverişli bir ortam oluşacaktır. Sadece bu bile Zengezur Koridoru’nun önemini kavramak için yeterlidir.

Fransa, İngiltere ve ABD’nin Güney Kafkasya ile ilgili tutumu bir günde belirginlik kazanmış değildir. Hatırlanacağı gibi Birinci Dünya Savaşı’nın bizim açımızdan en önemli cephelerinden biri Kûtülamâre idi ve bu küçük şehir Basra Körfezi’ne giden yolun üzerindeydi. II. Abdülhamit’in en önemli projelerinden biri Bağdat Demir Yolu’ydu. Doğu ve Batı ticareti açısından alternatif bir yol inşa etmek için Basra Körfezi’nden Berlin’e kesintisiz bir demir yolu döşenmek istenmişti. Savaşın en önemli gerekçelerinden biri buydu. Demir yolu geldi Bağdat’ta durdu. İngilizlerin ikinci Kut Savaşı için getirdikleri ordunun sayısı bugün için bile hayret verecek düzeydedir. Bu da hattın önemini ortaya koyar.

Birinci Dünya Savaşı’nda Türk ordusu İngiliz ve Fransız kuvvetleriyle birçok cephede savaştı. En ilginç karşılaşmalardan biri Bakû’da yaşandı. Çanakkale cephesinde savaşmış ve kendi ifadesi ile “küçük rütbeli subaylar” arasında yer alan Mucip Kemalyeri, Kafkas İslam Ordusu’nun da bir subayıydı. Kemalyeri hatıralarında “petrol sanayiinden ve ehemmiyetinden tamamen habersiz” olduklarını itiraf ettikten sonra “tasfiyehanelerin çok yüksek bacalarıyla hemen birlikte İngiliz birlikleri”ni gördüklerini söyler. Kemalyeri “bu inatçı düşmanla ta Asya’da yine bir deniz kenarında tekrar karşılaştığımızdan dolayı saklanamayacak derecede keyfimiz kaçmıştı” demiş ve şunları eklemiştir: “Artık Bakû önünde küçük çapta bir Çanakkale muharebesi vuku bulacağı aşikârdı. Bundan dolayı İngiliz askerlerinin de memnun kalmayacakları pek tabiî idi.”

Yüz yıl sonra Türkiye’yi tekrar doğrudan Basra Körfezi’ne bağlayacak Kalkınma Yolu Projesi’nin Zengezur Koridoru’yla birlikte gündeme gelmesi hem geçmişi daha iyi anlamak hem de geleceğe dair birtakım öngörüler açısından önemlidir. Liberal sağ muhafazakârlar ısrarlı bir şekilde Zengezur Koridoru’nun hayata geçirilmesiyle ilgili sorunları salt Rusya ile ilişkilendirse de yüz yıl önceden farklı bir durum olduğunu söylememiz çok zor. Kemalyeri’nin ifade ettiği gibi keyfimizin kaçmasına sebep olan faktörlerin kaynağı maalesef yine aynı merkezlerdir. Hindistan’da G20 Liderler Zirvesinde gündeme getirilen ve Türkiye’yi dışarıda bırakan yeni yol projesi, Zengezur Koridoru’nun hayata geçirilmesiyle ilgili zorlukların kaynağını daha iyi görmemizi sağlar.

Yüz yıl önce Ermeniler kullanılmıştı. Azerbaycanlı bir dostumun hatırlattığı gibi Ovenas Kaçaznuni’nin hatıralarında Ermenilerin emperyalistler tarafından kullanılmasıyla ilgili oldukça ilgi çekici ayrıntılara ulaşmak mümkündür. Aradan geçen zamanda çok büyük bir değişim olmadı. Ermenistan yine Avrupa nezdinde propaganda çalışmalarına ağırlık verecek ve Türkiye ve Azerbaycan aleyhine yoğun bir propaganda faaliyetine girişecektir. PKK ve FETÖ gibi aktörlerin de onlara dâhil olacağını söyleyebilirim. Ermenilerde Türk karşıtı millî kimliğin oluşması için yabancı okulların gösterdiği çabayı unutmamamız gerekir. Benzer bir durum yeni unsurlar için de geçerlidir.

Batı’nın iğvalarına teşne kişi ve grupların faaliyetleri en az geçmişte olduğu kadar ciddî sorunlara yol açabilir. Ama Türkiye ve Azerbaycan bunları bertaraf edecek güçtedir. Bu aşamada birtakım güç odaklarıyla ilgili hassasiyetlerin kaybolmasının bedelinin çok ağır olacağını görmemiz son derece hayatîdir.